02 Mayıs 2024
  • İstanbul15°C
  • Ankara13°C

FETİH

Emin Varol

08 Haziran 2020 Pazartesi 15:41

 

İstanbul'un fethinin 567'inci kutlamaları kapsamında Ayasofya'da Fetih suresi okundu. Laik devlet bütün inançlara eşit mesafede durmak zorundadır. Ayasofya'da Fetih suresini okunmuş olmasının Hıristiyan tebaa üzerinde olumsuz etkisi olacağı aşikardır. Devletin bir inancı dışlaması, başka bir inancı ön plana çıkarması hem laikliğe aykırıdır, hem de ulusal birliği tehlikeye düşürecek niteliktedir. Devlet adamı bir iş yapacağı zaman ülkenin yararını göz önünde bulundurmak zorundadır. Bunu dikkate almayandan devlet adamı olmaz. Ayasofya'da Fetih suresinin okunmasının neye katkısı olmuştur? Ülkenin yararına mı, dünya barışına mı, yoksa dünya barışı için olması gereken, dinler arası diyaloga mı? Bunların hiç birine. Bu eylem, uydurulan dinler arasındaki düşmanlığı kaşıyarak, zeka engelli birkaç yobazın gazını almaktan başka bir şeye yaramamıştır. İstanbul'un fethini İslam'ın Hıristiyanlığa karşı bir zaferi olarak değerlendirmek yanlıştır. Özünde bu dinler arasında temel bir ayrılık yoktur.  Üstelikte Fetih suresinin içeriğinde İstanbul'un fethiyle ilişkilendirilebilecek hiç bir ifade bulunmamaktadır. Bu sure, Müslümanlarla Kureyşliler arasında Hudeybiye denen yerde yapılan ve Müslümanlar için ağır şartlar içeren Hudeybiye Antlaşmasının akabinde nazil olmuştur. Hicretin 6.yılında daha Hac ibadeti farz kılınmamışken Hz. Muhammed'in umre yapmak için Kâbe'ye gitmesi Kureyşliler tarafından engellenmiştir. Kâbe o zaman içinde putların bulunduğu bir yapıydı. Böyle bir yeri, putları reddeden bir inancın peygamberinin ziyaret etmek istemesi bir çelişki değil midir? Umre gerçekleşmiş olsaydı Hz. Muhammed putları mı tavaf edecekti? Bu Hudeybiye Antlaşması Ali bin Talip tarafından kaleme alınmış, Müslümanlar adına Muhammed bin Abdullah, Kureyşliler adına Süheyl bin Amr tarafından imzalanmıştır. Ali bin Talip antlaşmaya besmele ile başlamak istemiş, buna Süheyl bin Amr itiraz edince bu  itiraz kabul edilerek başka bir ifade ile yazıya başlanmıştır. İmzaya sıra gelince Hz. Muhammed'in peygamber sıfatıyla antlaşmayı imzalamasına Süheyl bin Amr "Allah'ın resulü olduğunu kabul etseydik, seninle savaşır mıydık, bugün Kâbe'yi ziyaretten alıkoyar mıydık?" diyerek itiraz etmiştir. Bu itirazda kabul edilerek Allah'ın resulü Muhammed yerine Abdullah'ın oğlu Muhammed, bizzat Hz. Muhammed tarafından

yazılarak imza edilmiştir. Bir peygamberin Allah'ın kendisine vermiş olduğu peygamberlik sıfatından, bir şahsın isteği üzerine vazgeçmesi ve başka bir sıfat kullanması kabul edilebilir mi? Bu davranış peygamberlik görevi ile bağdaştırılabilir mi?

Bu surenin 6.ayetinde" Ve Allah hakkında kötü sanılar besleyen erkek münafıklarla kadın münafıklara ve erkek putperestlerle kadın putperestlere, o kötülük girdabı başlarına dönesilere azap etsin diyedir bu. Allah onlara öfkelenmiş, onları lanetmiş ve kendilerine cehennem hazırlamıştır. Kötü bir varış yeridir o." İfadesi yer almaktadır.

Evreni yaratan ve yöneten, sınırsız güç ve bilgi sahibi olan Tanrı'nın öfkelenmesi söz konusu olabilir mi?   

 

                                                                                                                      08.Haziran.2020 

                                                                                                                              Çınarlı

                                                                                                                         Emin Varol