26 Ekim 2025
  • İstanbul14°C
  • Ankara13°C

“KENDİ AKLINLA DÜŞÜNMEYE CESARET ET!”

Canan Murtezaoğlu

25 Ekim 2025 Cumartesi 11:57

 

 

Romalı şair Horatius: "sapere aude" demiş yani bilmeye cesaret et ya da aklını kullanmaktan korkma, bilgeliğe cüret et! Alman filozof Immanuel Kant’ın “Aydınlanma Nedir?” adlı makalesiyle ünlenen söz, filozof tarafından, “Kendi aklınla düşünmeye cesaret et!” şeklinde ifade edilmiştir.

Ülkemizde, özellikle de günümüzde, kendi aklımızla düşünmeye cesaret etmek kolay iş midir ya da akıl işi midir? Her köşebaşından hak, hukuk, adalet çağrıları yükselirken, adalet iktidara başka muhalefet başka işlerken, insan sadece kendi aklınla düşünmeye cesaret edebilir mi ya da sadece kendi havasını soluyarak yürüyebilir mi? Diğer yandan bir genelleme yaparsak; ömrünün son çeyreğine girmiş bizler, bizden öncekiler ve bizim çocuklarımız, istisnalar olsa da kendi aklımızla düşünmeye cesaret edebildik mi? Hep başkalarının havasını soluyarak yaşamak öğretilmedi mi bize?

20. yüzyılda iki büyük dünya savaşını gören insanlar elbette yaşam savaşı içindeyken birçok kavramı göz ardı ettiler. Onların çocukları ve torunları da ister istemez etkilendiler. Annemiz-babamız, onlar gibi düşünmemizi istedi bizden. Biz de anlamadan, sorgulamadan kabullendik; onların düşünce yapısıyla değerlendirdik dünyayı çünkü öyle öğretildi bize. Oysaki insanın en değerli hazinesi ömrüdür; ne kazanırsa onunla kazanır ya da kaybeder diye öğretilmeliydi bize.

21. yüzyılla birlikte bir farklılaşma başladı diyebiliriz. Yüzyılın ikinci yarısından sonra çok başka bir dünyada yaşanacağı konusu da şimdiden dillendiriliyor; hatta bazı bilim insanlarına göre yüzyılın sonuna doğru insan, farklı bir “insan” olacak. Teknoloji ağırlıklı bu yeni gelecekte biz yine de genç kuşaklarımızın fikri hür, vicdanı hür olarak, kendi akıllarıyla düşünmeye cesaret edip kendi havalarını soluyarak yaşamalarını, şartlanmaları bir kenara bırakıp “ömrümü nasıl yaşamalıyım” diye kendilerine sormalarını dileyelim. Ben kendi aklımla düşünmeye ne zaman başladım bilmiyorum ama bugünkü aklımla ülke siyasetine bakınca şunları görebiliyorum:

1 Mart (Tezkere-2003) süreci devam ediyor! Tezkere oylamasında tökezlediler, şimdi işi şansa bırakmayacaklar! Batı, bu işler için aktör bulmakta zorlanmaz. Göreve getirilen aktörlere güvence verilir.  Onlardan istenen de oyunun bir parçası olmaya devam etmeleridir. Bu döngü hiç değişmez.

21.yüzyılın başından beri ülke vasatlığa teslim olmuştur, görünürde çağdaş bir ilerleme olduğunu söylemek zordur! Ancak birileri için ilerleme zihniyet olarak yüzyılın da öncesine gitmekse evet bu geriye ilerleme (!) kendini saklamıyor. Her alanda; bilimde, siyasette, eğitimde, hukukta, ekonomide vs. vasatlık arttı. Türkiye’nin durumu artık siyaset üstüdür. Halk ya bunu anlar ve gereğini yapar ya da birilerinin planladığı tebaa kavramının üyesi olur.

Son yüzyılın gerçekleri toplumumuza anlatılmadı, eğitim sisteminde yer verilmedi. “Sarı saçlım mavi gözlüm” edebiyatını yeterli gördü birileri. Diğer yandan vatana ihanetten asılanlar “şapka” ya bağlandı ve topluma pompalandı! Evren boşluk kabul etmez sözü her alanda etkili oldu. Ne Çanakkale ne Kurtuluş Savaşı gerektiği gibi anlatıldı. İçi boş tekrarlarla Cumhuriyet’in ruhu örselendi. Padişah talimatıyla düşmana buyur gel diyenlerin torunları şeriatla eşitledikleri İslam’ı her yönüyle kullandılar ve bu süreç işliyor. Yüzlerce yıl önce yaşamış birilerinin dinsel yorumları hâlâ “İslam” olarak sunuluyor. Genç kuşaklarımız aklı dışlayanların âdeta ablukasında. Gerçeklerin aranması istenmiyor!

21. yüzyılda birilerinin niyet ve siyaseti, “halkı kendinden geçmiş ve aptal yapmak” mıdır? Mustafa Kemal Paşa’nın Kastamonu’dan ayrılırken halka yaptığı veda konuşmasındaki şu cümleleri hatırlayalım: “Tekkeler mutlaka kapanmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti, her alanda uyarıda bulunacak kudrete sahiptir. Hiçbirimiz tekkelerin uyarmasına muhtaç değiliz. Biz uygarlıktan, bilim ve fenden kuvvet alıyoruz ve ona göre yürüyoruz, başka bir şey tanımayız. Doğru yoldan ayrılmışların amacı halkı kendinden geçmiş ve aptal yapmaktır. Hâlbuki halkımız aptal ve kendinden geçmiş olmamaya karar vermiştir. Bunlar basit bir durum gibi görünür; fakat önemi vardır. Biz, cihan ailesi içinde uygarız. Her görüş açısından uygarlığın gereklerini uygulayacağız.”

İktidar ortağı parti liderinin “el sıkma” hamlesi ile başlayan yeni dönemde siyaset, “Kürt sorunu” na kilitlendi. Kürt Sorunu diyerek yola çıkanların asıl amacı Öcalan’a, PKK’ya meşruiyet kazandırmaktır. Ayrıca yeni çözüm süreci, Büyük Ortadoğu Projesi’ne (BOP) hizmet mi ediyor, sorusu akıllardadır çünkü Terörist Başı’nın, “Kürt meselesinin çözülmesi Orta Doğu’nun önünü aydınlatacak fakat çözülmezse bölge kaosa sürüklenir.” (2024) sözü yeterince açıktır.

İktidar, Birinci Çözüm Sürecini (2009-2015) nasıl zaman kazanıp kendi lehine çevirdiyse bugün de sonraki adımları için süreci kendi lehine döndürme çabasındadır. Bu adımların, mevcut Cumhurbaşkanı’nın yeniden seçilmesi ve Anayasa’nın değiştirilmesi olduğunu biliyoruz. Zaten ABD Ankara Büyükelçisi Barrack’ın dediğine göre Başkan Trump, “Erdoğan’a meşruiyet verecek.” Barack, iki liderin görüşmesi sonucunda “dramatik bir değişim” göreceğimizi de belirtiyor. Bu dramatik değişim ne olabilir? Acaba Yasal-Rasyonel (Hukuki) Meşruiyetten/otoriteden, Karizmatik Meşruiyete/otoriteye geçiş mi düşünülüyor?

Öyle günlerdeyiz ki başına ödül konmuş bir terörist bugün Suriye’nin Cumhurbaşkanı. Halkın seçmediği bu cumhurbaşkanı, kolundaki 55 bin dolarlık saati ile de magazin haberlerinde! Birileri de benzer bir yolu Bebek Katili için mi açmaya çalışıyor?

Nutuk’taki şu satırları verelim: “Efendiler, şimdi sırası gelmişken saygıdeğer ulusuma şunu öğütlerim ki bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz mayayı, çok iyi incelemekten hiçbir zaman vazgeçmesin.”

Siyasetçi ve seçmen, Atatürk’ün yüz yıl önce yaptığı şu değerlendirmeyi de unutmasın:
“Tevfik Paşa ve arkadaşları, Anadolu’yu İstanbul Hükûmetine bağlamaya çalışıyor; öyle bir hükûmete ki dünyada, varlığına karşı çıkılmıyorsa, düşmanın emellerini kolaylaştırıcı nitelikte sayıldığı içindi!”

Bu devlet, Atatürk aklının muhteşem dengesiyle kuruldu. Buna sağ-sol kavramlarını eklemek yanlıştı, şimdi o bedel ödeniyor! Cumhuriyet’imizin, kurtuluş ve kuruluşumuzun hangi badirelerden geçtiği Türk gençliğine ayrıntılarıyla öğretilmelidir. İşte eksik buradadır!

Ülke siyaseti ile ilgili düşüncelerimi, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, tüm zamanların hedefini veren cümlesiyle sonlandırayım: “Türkiye’nin düşünen kafalarına, büsbütün yeni bir inanç aşılamak… Bütün millete taptaze bir ruh vermek.”

Var mıdır yapabilecek siyasetçi?

 

Canan Murtezaoğlu

 

 

 

 

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.