BOŞLUĞA TIRMANMAK

BARIŞ BAŞARSLAN

 

            “Ne tuhaf ömrümün / sonuna kadar / kelimelerle yaşamam / ağaçtan çok ağaç sözünü / denizden çok deniz / sözünü sevmem.” (Sabahattin Kudret Aksal)*

            Rüzgârın sesini dinleyerek yaşam düşünürken, doğanın hırçın sesi ile…

            Evren, rüzgâr sesiyle hırslarını boşaltıyor diye düşünürüm hep. Onun da duygularının olduğunu; mesela gök gürültüleriyle öfke patlamaları yaşadığını düşünürüm. Her canlı, doğanın makro düzeyde bir yansıması değil midir? Bilemem… Öyledir veya değildir. Belki de insan, doğanın yeryüzüne saldığı kendi intihar ipidir! Belki de farkında bile değildir kendisini içten içe yok eden insanoğlunun…

*

            İnsan, yaşamının anlamına; yani kendi iç dünyasına ulaşabilmekte ne kadar aciz? Kendi yönlendirdiği, tamamen kendine ait olan varlığını hiç bilmemesi ya da hiçbir zaman bilemeyecek olması, nasıl bir acizlik? Bir kitabın kapağı ile içindeki sayfaların birbirinden habersiz oluşu gibi…

            Belki de yaşamın anlamını bilmemektir insanı insan yapan. Yani okuyacağı bir kitabın sonunu bilmemektir okuru sürükleyen… Yaşamın sonucunu da bilmemektir yaşamı sürükleyen…

            Yaşamın anlamı denildiğinde de hep yaşamın sonucunda ne olacağı düşünülür. Yaşamın anlamını, sonunda ne olacağı ile anlamaya çalışıp, tanımlamaya çalışır insanoğlu. Çünkü yaşam bir cümle gibidir, sonuna gelmeden anlaşılmaz. Hayat cümlesinin son noktası ise mezarlıklardır.

*

            İsmet Özel’in çok sevdiğim dizeleri vardır; “kelimeler, bazısı tüyden, bazısı demir.”

            Kelimelerin olmadığı bir Dünya hayal edebilir misiniz? Hayallerin bile kelimeler ile var olduğu bir yaşamda kelimelerin olmadığını hayal etmeye çalışın. Kelimeler her şeydir. Yaşamdır kelimeler… Yaşamı anlamlandırır… Ama o bile tanımlayamaz. Heyecanlı heyecanlı düşünürsünüz. Kelimeleri soyut bir düzlemde yan yana getirip anlam kurmaya çalışırsınız. Sanki emekli olmaya birkaç gün varmış gibi. Sanki saatler süren bir yolculuğun son virajına girmiş gibi. Ama yetmiyor hiçbir kelime yaşamın anlamını betimlemeye… Yetmiyor hiçbir kelime tohumu toprağa katıp yaşam ekmeye…*

            Biz insanoğlunun yaşamın anlamı üzerine odaklanırken, her nedense ölümden sonra yaşam var mı yok mu gibi tartışmaların realitesini merak ederiz aslında… Genelde de büyük bir çoğunluk yaşamın bir daha tekrarı olmadığına inanır ve kendini bu varlık deryasında bir hiç olarak tanımlar. İşte bu yaşamın anlamı arayışı hep aynı sonuca çıkar. “Anlamsızlığa!” İşte bu anlamsızlık içerisinde sürekli koşuşturan, bir ev ve sonrasında emeklilik için ömür tüketen varlığı da- ne de olsa her şey geçici gibi bir düşünce sapmasıyla- anlamsız hale gelir. Yaşamın anlamı yoksa insanın da anlamı yok. Hatta bir toplumun! Tüm bu anlamsız canlıların topluluğunda kendini bir takım gündelik uğraşlarla oyalayan insanların yaptıkları artık sıkıcı, samimiyetsiz ve gereksiz hale gelir. Sonrasında insan kendini toplumdan soyutlar ve yalnızlaşır.

            Toplumun içerisinde hep yalnız görünen insanların toplum tarafından dışlandığı gibi bir algı vardır. Tersine; yalnız insan aslında bütün bir toplumu dışlamıştır…

                       

                                                                                            Mustafa Barış Başarslan

                                                                                              2016, Tuzla