Düşman Kardeşler

Emin Varol

                                                 

 

Kuran'da "Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin...." der. Gerçek hayatta yeri olmayan bu ifadenin Tanrı sözü olduğu gerçek olabilir mi? Tanrı gerçeklerle bağdaşmayan bir söz söyler mi? Hz. Osman'ın katledilmesi ile başlayan mümin düşmanlığı günümüzde de devam etmektedir. "Müminler kardeştir" yerine "müminler düşmandır" denmiş olsa idi, bu gerçeğe daha uygun olurdu. Yakın zamanda İslam adına estirilen terörde işin başka bir yanı.

Birde 1928'de Hasan el-Banna tarafından Mısır'da kurulan Müslüman Kardeşler örgütü var. Altı işçiyle kurduğu hücre, Süleymaniye'de İngiliz petrol şirketinin yaptırdığı camiyi üs edinmişti. Banna'nın ilkelerini "Allah hedefimiz, peygamber liderimiz, Kuran anayasamız, cihat yolumuz ve Allah davası yolunda ölmek en büyük ülkümüzdür" diye ifade ediyordu. Cihadın terörizmi meşru kıldığını söyleyen  Banna 1936'da yayınladığı manifestoda "laikliğin İslam dininden uzaklaşmak olduğunu vurguluyor, siyasi partilerin yasaklanmasını ve ordunun İslamcı bir cihat ordusu olmasını istiyordu. Bunların dört düşmanı var. Batı Hıristiyanlığı, Komünizm, Atatürk'ün laikliği ve Siyonizm. Bu örgüt zaman içerisinde gelişti, bir çok terör olayını gerçekleştirdikten sonra, siyasi bir güç oldu ve Mursi başkanlığında Mısır'da iktidara geldi. Ancak Mursi'nin Mısır'ı bir şeriat devletine çevirme girişiminden halk memnun olmayınca, askeri bir müdahaleyle görevden uzaklaştırıldı ve yerine Sissi seçildi.

Bu hareket, en azından, Müslüman Kardeş sempatizanı olduğundan şüphe olmayan, AKP Genel Başkanı ve C.B. Erdoğan'ın büyük tepkisini çekti. Kendi ülkesindeki demokrasinin son kırıntılarını temizlemekle uğraşan Erdoğan, Sissi'ye demokrasi düşmanı ve darbeci yaftasını yapıştırdı. Kendi gözündeki merteği görmez, elin gözündeki çöpü görür. AKP Genel Başkanı ve C.B. Erdoğan'ın amacı ile Müslüman Kardeşlerin amacı bir paralellik gösteriyor. Erdoğan'ın bu Müslüman Kardeş sempatizanlığı, başımızın Suriye'de belaya girmesine ve şimdide Libya'da Mısır'la savaşın eşiğine gelmemize neden olmuştur. Suriye Devlet Başkanı Esat'ın Sünni mezhebinden olmayışı ve Esat'ın iktidarının yerine Sünni bir iktidar getirme girişimi Suriye'yi kan gölüne çevirmiştir. Halbuki Esat yönetiminden memnun olmayanlarla Esat yönetimi arasında ara buluculuğa soyunmuş olsaydık, ekonomik bakımdan uğradığımız zararlarla karşılaşmayacak, Suriye'de yaşanan insanlık dramını engellemiş olacak ve dünyada saygınlığımızın yükselmesine zemin hazırlamış olacaktık. Atatürk'ün "Yurtta Sulh,Cihanda Sulh" vecizesini, etliye sütlüye karışma, pasif bir politika izle şeklinde değerlendirip, bunun yurtta ve dünyada barışı sağlamak için aktif olarak çalışmak anlamına geldiğini idrak etmekten aciz olanlar bugünkü iktidar kadrolarının içindedir. Bu Müslüman Kardeşler yandaşlığı yakında Libya'da bu toprakların çocuklarının kanının akmasına neden olacak gibi gözüküyor. Bu toprakların çocuklarının kanının Libya çöllerinde akmasına neden olmak, gaflettir, delalettir ve ihanettir. Mustafa Kemal yıllar öncesinden sesleniyor. "Memleket dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve delalet ve hatta ihanet içinde bulunabilirler."