Cumhuriyet Yıkıcılığının Koçbaşı: PKK
''PKK’nın kamuoyuna duyurduğu, sözde “Fesih Bildirisi” bir karşı-devrim ilanıdır. Bu bildiri, emperyalizmin güdümündeki Cumhuriyet düşmanlarının, Orta Çağ kalıntılarının sözcülüğünü yapmaktadır. Emperyalizmin kütüphanesindeki karşı-devrimci tüm tezler bu bildiriyle Türkiye kamuoyuna zerk edilmektedir.
“Terörsüz Türkiye” adı verilen süreç terörün sebebi olarak Cumhuriyet’i ve Kemalist Devrim’i göstermektedir. PKK, kendini feshetmemekte, dönüştürmektedir. “PKK kendini feshediyor”, “barış geliyor” sözde zaferiyle, içerde cumhuriyet yıkıcılığının sözcüsü, koçbaşı haline dönüştürülmektedir. FETÖ’den, Abdullah Gül’den, Ahmet Davutoğlu’ndan kalan görevlere PKK taliptir. Bu anlayışla gidildiği taktirde, önümüzdeki dönemde devlet içine, yargıya tıpkı FETÖ örneğinde olduğu gibi sözde silah bırakan PKK yerleştirilecektir.
Devlet Bahçeli ve Abdullah Öcalan’ın açıklamaları ile ısıtılıp uygulamaya konan ve AKP tarafından “Terörsüz Türkiye” adıyla sunulan süreç, her aşamasında Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet ve millet yapısına karşı hamlelerle geliştirilmiştir. Sürecin “kahramanları” ilan edilen “İmralı Heyeti”nin sicili ve siyasi tutumları bunun en net örneğidir. AKP kanadından sıkça dile getirilen “Yeni Anayasa” bunun hukukudur. Birliğimizin ve bağımsızlığımızın temelini oluşturan Lozan Antlaşmasına ve 1924 Anayasası’na karşı tutum alan bu bildiri ve süreç toplumumuzu temelinden dinamitlemektedir.
PKK terörün kaynağı değil taşeronudur. Ülkemizde ve bölgemizde terörün kaynağı ABD, AB emperyalistleri ve Siyonist İsrail’dir. Çokuluslu sermayedir.
Bugün vitrin süsü olarak sunulan “barış” söylemleri esas planı perdelemek içindir. Esas plan bölge ülkelerini bölen “Büyük Kürdistan Projesi” ve Amerika-İsrail destekli terör unsurlarının devletleşmesi tehditidir.
Terör unsurları Suriye’de olduğu gibi tüm bölge ve dünyada emperyalizmin hegemonya aracı olarak varlığını sürdürmektedir. Başta NATO, IMF ve Dünya Bankası gibi askeri ve mali yapılarla olan bağımlılık ilişkileri terörün ve ekonomik yıkımın kaynağıdır. Serbest piyasacı, neoliberal emperyalist sisteme bağımlı iktidarla ve onun mafya-tarikat sistemiyle terör birbirinden ayrışamaz. Emperyalizme ve onun terör uzantılarına karşı duruş, bu süreçte, halkçı-devletçi bir ekonomi, laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devletiyle mümkündür. Ekonomik olarak dışa bağımlı hiçbir devlet teröre karşı bağımsız hareket edemez.
Kürt sorunu, bugün emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesinin bir parçası haline gelmiştir. ABD emperyalizmi, Irak ve Suriye’de kurduğu kukla yapılarla, askeri üsleriyle, her yıl PKK’ya tahsis ettiği 100 milyonlarca dolar parasıyla ve maaşını ödediği PKK militanlarıyla, Irak’taki üslerinden Suriye’ye taşıdığı binlerce tır dolusu silahıyla “Kürt sorunu”nun doğrudan tarafıdır. Onun için günümüzde Kürt sorunu, başında ABD’nin olduğu emperyalist cepheye karşı mücadelenin bir parçasıdır.
Öte yandan Kürt sorunu, yıllar süren mücadelelerin ardından büyük ölçüde çözülmüştür. Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısı içinde Kürt yurttaşlarımızın her düzeyde yönetime katılımı, basın yayın haklarını kullanmaları, dillerini ve kültürlerini geliştirmeleri ve diğer bütün demokratik haklarını kullanmaları yolunda büyük mesafeler alınmıştır. Emperyalizme, Ortaçağ gericiliğine karşı mücadele içinde ve emperyalist müdahale bertaraf edildikten sonra da Kürt vatandaşlarımızla birlikte var olduğu düşünülen diğer sorunların ele alınıp çözülmesi sağlanacaktır.
Sosyalist Cumhuriyet Partisi ezilen ulusların cephesinde, emperyalizmin ve taşeronlarının karşısında birlikten ve kardeşlikten ödün vermeyecektir.''dedi.