• BIST 9693.46
  • Altın 2496.161
  • Dolar 32.4971
  • Euro 34.5977
  • İstanbul 14 °C
  • Ankara 22 °C

Grinin Sonsuz Tonu

Meltem Kaynas

 

Geçenlerde, Kâzım Kızıl’ın çektiği, "Yavşağın biri çıktı, yerleşik hayata geçelim dedi!" adlı videonun, kısa olan iki dakika yirmi saniyelik bir sürümünü izledim. Aslında videonun orijinal olan uzun hali, 21 dakikalık. Kısa olanını izlemek bile çok etkileyiciydi. (1,2)

Orman işçisi olarak çalışan Sefa, insanlık tarihini özetlemiş o kısacık sürede. Orman işçisi diyorum ama daha çok turizm işiyle uğraşmasına rağmen, sezon açılmadığı için ne iş bulursa onu yapan biriymiş. Videoyu çeken Kâzım Kızıl ile yapılan söyleşiden anlıyorsunuz bunu. (3)

Bana kalırsa bu videonun asıl önemli tarafı, Sefa’nın anlattıklarının yorumundan önce, anlatanın “beklenmeyen” bilgeliğiydi. “Beklenmeyen” kelimesini özellikle vurguluyorum; zira insanlarla ilgili beklentilerimiz, şekillere ve dış görünüşe göre oluşturduğumuz algılardan ibaret malûm.

Sefa, belli ki kitap okuyan biri ancak; muhtemelen öğrenim görme fırsatından mahrum kalmış. (Belki bilgeliğinin bir nedeni de bu mahrumiyettir, kim billir! ) Ancak, nice ünvanlı “mürekkep yalamışa” taş çıkartacak nitelikte olduğu belli.  Bilge olduğu kadar da,  kimseye boyun eğmeyen bir hali var. Toprağa sopayla çizimler yaparak anlattıklarıyla olayı basitçe özetleyebilmesi, kavrayışının da çok iyi olduğunu ispat eder gibiydi.

Bir yandan çalışıp, odunları savururken;  “Şu anki sitemim herkese, sadece sisteme değil ki! Sistem bir şemsiye gibidir. Onun altında bulunan herkese sitemim…” diye başlıyordu sözlerine.

“Normalde, felsefe, siyaset ve halk birbirine bağlantılı olması gerekiyor” diyor yere çizdiği çemberin üzerine işaretler koyarken. “Felsefeciler halka bakıp teori üretip, siyasetçilere sunmalı, siyasetçiler de halka güzel bir hayat kurmalıdır” diye devam ederken, bu sefer yere düz bir çizgi daha çizip, “Bunu da bir akarsu olarak düşünelim” diyor. “Eski dönemlerde hukukçular, siyasetçiler ve felsefeciler aynı yerden su içiyordu. Bugün ise siyasetçiler bir üste çıktı su içmeye, felsefeciler aynı yerinde kaldı, hukukçular aşağıya indi. En tepedekiler suyu bulandırıyor. Felsefeciler pis su içiyor, hukukçular daha da pis suyu içiyor, bu yüzden dünya kirlenmiş” diye sürdürüyor sözlerini. “Dünya eskisi gibi değil. Zaten eski de böyleydi ama, benim eski dediğim, çok eskiden bahsediyorum… İnsanların sadece mağarasından çıkıp, tek işinin avcılık olduğu dönemlerden bahsediyorum. O zamanlar hayat güzeldi. Ne oldu, ‘yavşağın’ biri çıktı dedi ki; ‘yerleşik hayata geçelim!’ Aynı ‘yavşak’ bir kaç zaman sonra mülkiyet koydu. Mülkiyetten sonra sınır koydu. Sınırdan sonra yasaklar geldi. Yasaklardan sonra ihlâller başladı. İhlâllerden sonra cezalar konuldu. Cezalardan sonra savaşlar çıktı, çatışmalar çıktı, ne oldu, talanlar oluşmaya başladı. Bu şekilde dünya bu güne geldi. Sadece neydi, tek bir kelimeyle adam dünyayı değiştirdi; ‘medenîleşelim’ dedi ve medenîleştik! Medenîleştikçe insanlıktan uzaklaştık.”

Videonun sonunda; “Hayatı dolu dolu yaşamak güzeldir. Kimseyi kırmadan, kimseyi üzmeden… Hepimizin insan olduğumuzu hatırlayarak yaşamak daha güzeldir. Boşver…!” diyerek tamamlıyor sözlerini orman işçisi bilge adam.

Videonun uzun olan halini izleyince, bu bilgeliğin hangi şartlarda oluştuğunu biraz daha iyi anlayıp kahroldum. Çadırlarda yaşamak zorunda kalan, bırakın “medeniyetin” yapı taşı olan elektriğe ulaşmayı, temiz suya dahi ulaşamayan, tuvalete gitmek için bile yol tepmesi gereken, harcadığı emeğin karşılığını alamayan o orman işçilerini izlerken, yerin dibine geçtim adeta. Sıcak evimde oturmaktan, elimi ayağımı sıcak suyla yıkıyor olmaktan, insanlığımdan utandım!

Biz, bırakın elektriği, suyu, kısa bir süre internetten mahrum kalsak kıyameti koparıyorken o insanların “medeniyetten” uzak yaşam koşulları, ciddi anlamda sarsıyor insanı. Temiz suya, elektriğe, güvenli bir çalışma ortamına kavuşmak, döktükleri alın terinin karşılığını alabilmek bu kadar zor olmamalı. Birileri, bir yerde en temel insani yaşam koşullarına ulaşamıyorsa, bir insanı 21.yy’da, “mağara devrine” özlem duyar hale getiriyorsa o yerde yöneticilerin ve yönetimlerin ne anlamı kalır ki?

Mağara devri daha mı iyiydi, daha mı kötüydü, çok mu mutlulardı bilmiyorum. Ama kan dökmenin Kabil’den bu yana olduğunu düşünürsek, o zamanlarda da çatışmanın olduğunu tahmin etmek, mucizevi olmasa gerek.

İnsanlık, yaşadıklarıyla tarihi sürekli tekerrür ettirip duruyor. Ne kadar geriye gidersek gidelim, sürekli aynı plak dinleniyor. Belki de ders alamadığımız için aynı sınavı verip duruyoruz ha bire! Bana kalırsa insanın doğal yapısına, yani “fıtratına” uygun, “yüzde yüz adaletle” işleyen bir sistem kurmadan, bu çatışmalardan kurtulmak mümkün gözükmüyor. Ama bunun tam manasıyla, eksiksiz, sıfır hata payıyla kurulabilmesi de, ütopik duruyor. Hatta böyle bir sistemin kuruluşunu hayal etmek bile, güneşin olmadığı bir ortamda yaşamı hayal etmek kadar abes görünüyor. Zira her şeyin kusursuz işlediği bir sistemde, yaşam da anlamını yitirirdi bence. Neden derseniz; sınanmanın anlamı kalmazdı da ondan.

Hayatta her şey zıddıyla var. Kötü olmadan iyinin ne olduğunu nereden bilebilirdik, nasıl anlatırdık kıyasla çalışan beynimize kötü olmadan iyiyi? Nasıl çabalardık iyi olmak için, ne anlamı kalırdı iyiyle kötünün ayrılması için sınavın…

Bence Yaratıcı, Nebîler aracılığıyla tebliğ ettiği kutsal kitaplarla, insanlığa bembeyaz bir örnek şablon sunuyor. Melek olmadığımıza göre insandan beklediği de, o şablona ne kadar “yaklaşabildiğimiz” olsa gerek.

İyi olanı arayış, güzele olan özlem, insanın kendi “fıtratını arayışıdır” bana kalırsa. Özneniz ister insan olsun, isterseniz ülkeler, milletler…  Bu arayışta; o “bembeyaz şablona” olabildiğince uyabilenleri, uyamayanları, uymaya çalışanları, gidip gelenleri, özetle siyahla beyazın arasında grinin sonsuz tonunu görebilmek mümkün. Hayatı da hayat yapan bu çeşitlilik değil mi zaten?

“Fıtrata”, doğamıza ne kadar uygun yaşarsak, fıtrat ile ne kadar uyumlu sistemler kurabilirsek, çatışma da o denli az olacaktır haliyle. Mesele, nerede konumlanacağınıza niyet etmekte galiba… Koyu gride mi konumlanacağız, yoksa açık gride mi? İnsanın isyanı, biraz da bu noktada sanki: Fıtrat bembeyaz olsun istiyor, akıl açık grilere fit, kurulan sistemlerse koyu gri!

Beynime fazla mesai yaptıran, gönül telimi titreten, bu bilge adama selâm olsun.

Kaynak:

  1. Url1: https://onedio.com/haber/2-dakikada-insanlik-tarihini-ozetleyen-adam-bir-adam-tek-kelimeyle-dunyayi-degistirdi-medenileselim-dedi-1060019

Erişim Tarihi: 10/04/2022: 08.09

  1. Url2: Videonun uzun hali: https://www.youtube.com/watch?v=9-fHJHGcLMo

Erişim Tarihi: 10/04/2022: 08.10

  1. Url3: Videoyu çeken Kâzım Kızıl ile yapılan ropörtajı okumak için: https://kisadalga.net/haber/detay/kesim-iscilerinin-dilinden-dunya-yavsagin-biri-cikti-yerlesik-hayata-gecelim-dedi_27562

Erişim Tarihi: 10/04/2022: 08.11

Bu yazı toplam 573 defa okunmuştur.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2016 Özgür İstanbul | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.