Sonbahar geldiği vakit kitap fuarlarının çok yoğunlaştığını bir önceki köşe yazımda ifade etmiştim. Buna binaen iki haftalık periyot içinde İstanbul, Ankara ve Kocaeli'nde dört ayrı kitap fuarında hazır bulundum. Bunlar içinde en ilginç olanı geçtiğimiz hafta sona eren 10. Pendik Kitap Fuarı idi. Zira, belediye, öğretmen kökenli yazarlar ile sanatkâr kökenli yazarların standların yerlerini ayırmıştı.
Bu, öğretmen kökenli yazarların mı daha el üstünde tutulması anlamına geliyordu yoksa piyasa kökenli yazarların mı? İşin bu kısmına dair yanıt bulmak güçtü. En azından şimdilik kesin bir teşhis koymak zordu. Ancak, giriş yolu üzerine konulan muallimlerin standına şöyle bir göz gezdirince kaleme alınan kitapların hepsinin çocuk kitaplarını olduğunu görmek kabildi. Hal böyle olunca sanatkârlar için ayrılan standta yetişkin kitapları görmek, akla bazı soru işaretlerini getirmiyor değildi.
Bunlar, çocuk kitapları yayıncılığında MEB'in söz sahibi olmak istemesi ve yazarlarını kendi öğretmen kadrolarından belirlemek istemesi tartışmalarını da akıllara getiriyordu. Bürokrasi ile özel sektör arasındaki pasta rekabeti ve kanaat ihtilafı, birçok alanda olduğu gibi kitap yayıncılığı alanında da filizleniyordu. Tabii, bunlar fuar konusunun dışına taşacak meselelerdi.
Devam edecek olursak, önceki yıllarda meydana gelen kitap fuarlarına nispeten belediye, kafeterya sistemini geliştirmiş gibi görünüyordu. Yazarlara çay ücretsizdi ancak ücretli hali dahi 10 lira gibi oldukça makul bir fiyattı. Fuar alanının yanı başında duran Beltur'da bu rakamın 30 lira olması, kitap fuarının sanıldığı gibi elit bir iş olmadığını ve her kesime hitap ettiğinin bir alameti olarak yorumlanabilirdi. Fuarda, yazarlara ve stand personellerine ücretsiz öyle yemeği de veriliyordu. Bu da belediyenin ayrı bir nezaketi idi. Standlarda prizler ve kitap için poşetler de konulmuştu. Her şey inceden inceye düşünülmüş, tam bir sosyal belediyecilik hizmeti sunulmuştu.
Fuardaki kültür işleri sorumlusu arada bir standımızı ziyaret edip önemli olanın çok kitap imzalamak olmadığını ve burada görünmek olduğunu ifade ediyordu. Bu kuralı, edebiyat dünyasında birçok kimse tekerrür ediyordu. Öte yandan, fuar sorumlusu bir yazardan örnek vererek aynı yazarın bir sene 2, bir sonraki sene ise 35 kitap imzaladığını ifade ediyordu. Yani, mekan aynı olsa dahi fuar dengeleri bu kadar değişebiliyordu.
10. Pendik Kitap Fuarı'nda bu sene söyleşiye çıkan isimlerde ise büyük değişiklikler göze çarpıyordu. Ahmet Ümit, Hatice Kübra Tongar, İlber Ortaylı, Mete Yarar, Yusuf Kaplan gibi alışıldık isimler bu sene afişlerde pek yoktu. Onun yerine Lemi Filozof gibi daha eksantrik isimlerle dolmuştu söyleşi panoları. Bunların da belli bir kitleri olduğu şüphe getirmez olmakla birlikte diğerleri kadar alışıldık isimler de sayılmazlardı. Söyleşi listelerinde adları yazanlar içinde bu tip daha ikinci planda kalan oyuncular haricinde, Gaziantep'te bir okulun yönetici yazarı da vardı. Ki, bu son derece mütevazi bir isim olarak görülebilirdi.
Fuar, birçok bakımdan harikulade bir organizasyon olmasına rağmen ve Pendik Belediyesi, bu işi iyi yapmasına rağmen maalesef okur bağlamında yeterli ölçüde bir potansiyelden söz etmek güçtü. Muhit çok okuyan bir muhit sayılmazdı. Geçenlerde Çarsı Migros şubesinin basılı dergi ve gazeteleri kaldırması dahi bunun bir yansıması olarak düşünülebilirdi. Ama yine de Pendik'in kültürel değerler ile iç içe kalması bakımından bu fuarın her sene, bu meydanda devam etmesi elzem bir durum olarak yorumlanabilir. Belediyenin olağanüstü hizmetlerinden dolayı gerek kendim, gerek gazetemiz Özgür İstanbul adına Pendik Belediyesi'ne teşekkür ederim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.