• BIST 10616.18
  • Altın 4407.576
  • Dolar 40.3859
  • Euro 47.2632
  • İstanbul 31 °C
  • Ankara 32 °C

 “Yok olup gittiler” (2)

Canan Murtezaoğlu

 

 

Mekkî surelerle ilgili yaptığımız vatandaş okumamızın otuz üçüncüsü ve İbn Abbas-Kurayb rivayet zincirine göre kırk dokuzuncu sure olan “Hud” suresi anlatımı sürmektedir.

Nuh tufanı anlatımından devamla…

“Ey yeryüzü! Suyunu yut ve ey gök! Sen de suyunu tut!” denildikten sonra sular çekilir, iş böylece bitirilir. Gemi Cudi’ye/Cudi dağına/dağın üzerine oturur ve “o zalim kavme böylece dünyadan uzak olun” denilir. Devamla, Nuh Rabbine seslenir, “oğlum benim ailemdendi. Doğrusu, Senin sözün gerçektir/senin vaadin de elbette haktır ve gerçektir. Sen yargıçların en bilge olanısın,” der. Yanıt olan ayet şöyledir: “Ey Nuh! O kesinlikle senin ehlinden/ailenden değildir. Çünkü o salih olmayan bir amelin sahibidir. Hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben, seni, cahillerden olmaktan sakındırırım.” Nuh’un yanıtı: “Ey Rabbim! Ben bilmediğim bir şeyi istemiş olmaktan dolayı sana sığınırım. Sen beni bağışlamazsan, bana merhamet etmezsen ben hüsrana uğrayanlardan/kaybedenlerden olurum.” cümlesidir. Ardından, Nuh selamlanır, “sana ve seninle beraber olan milletlere/ümmetlere, kutluluk dileğiyle” denilir ve gemiden inmesi söylenir.

Biz, birçok milletlerin geçimini de sağlayacak ancak sonra onlara, Biz’den “acıklı bir azap değecektir.”

Tevrat’taki Nuh ve tufan anlatımı çok ayrıntılıdır. RAB; yarattığı insanları, hayvanları, sürüngenleri ve kuşları yeryüzünden silmekte kararlıdır çünkü onları yarattığına pişman olmuştur. (Yaratılış 6: 7) Tanrı Nuh’a insanlığa son vereceğini bildirir ve şöyle der: “Çünkü onlar yüzünden yeryüzü zorbalıkla doldu. Onlarla birlikte yeryüzünü de yok edeceğim.” (Yaratılış 6: 13)

Burada da yine soralım: İnsan yaratılışının gereğini yapmak durumunda ise hesap neden vardır? Yaratan “tanrı” dır, yarattığına hesap soran, “tanrı” dır, yarattığını beğenmeyip yok eden de “tanrı” dır. Bu işleyişi açıklamak nasıl mümkün olacaktır?

Biz, Muhammed peygambere bilinmeyen, (gayb) onun ve kavminin daha önce bilmediği olayları vahyeder ve ondan sabırlı olmasını/dayanmasını ister. “Doğrusu, sonuç saygılı olanlarındır.”

Âd kavmi ve Hud… Biz, Âd kavmine kardeşleri Hud’u göndermiştir. Kavminden, Allah’a kulluk etmelerini/tapmalarını isteyen Hud, O’ndan başka Tanrı olmadığını, kavminin de yalan uyduran kimseler olduklarını belirtir. Hud, karşılık olarak kendilerinden “bir ücret” istemediğini, ödülünün onu yaratana ait olduğunu söyler ve düşünmelerini ister. Hud ayrıca kavmine seslenir ve “O’na tövbe edin ki, üzerinize gökten bol bol bereket indirsin ve sizi kuvvetinize kuvvet katarak çoğaltsın. Gelin günahkâr olarak dönüp gitmeyin,” der. Kavmi ise şu sözlerle itiraz eder: “Ey Hud! Sen bize açık bir belge/mucize getirmedin. Senin sözünden ötürü, biz tanrılarımızı bırakmayız ve sana da güvenmeyiz. Ancak, tanrılarımızdan bazısı seni fena çarpmış/seni tanrılarımızdan biri kötü çarpmıştır.”

Allah/Tanrı çarpmış ya da Allah/Tanrı çarpsın ki ifadelerinin kökeni Âd kavmine kadar inmiş görünüyor.

Hud da Allah’ı tanık tutarak, “ben, Allah’a koştuğunuz ortaklardan uzağım, artık hepiniz toplanın bana istediğiniz tuzağı kurun, sonra hiç bekletmeyin,” der. Hud, Allah’a dayandığını/güvendiğini belirtir. Yeryüzündeki “canlıların idaresi ve yönetimi O’nun elindedir./Yürür hiçbir hayvan (dabbe) yoktur ki Allah onun alnının saçından tutmasın.” (istediği gibi tasarrufa kadir olmasın)

“Benim Rabbim, hiç şüphe yok ki, doğru yoldadır,” diyen Hud, yüz çevirirlerse ne ile gönderilmişse onu tebliğ ettiğini söyler ve şöyle devam eder: “Ayrıca Rabbim, sizin yerinize başka bir kavmi getirir de siz O’na zerrece zarar veremezsiniz/bir şey de yapamazsınız.” Biz’in emri geldiğinde, Hud ve beraberindekiler kurtarılır; ayrıca onlar çok ağır bir işkenceden/azaptan da kurtarılmıştır. Biz şöyle der: “İşte Âd kavmi buydu. Rablerinin ayetlerini bile bile inkâr ettiler ve peygamberlerine isyan ettiler. Başa geçen her zorbanın emrine uyup arkasından gittiler. Hem bu dünyada, hem de kıyamet gününde bir lanetle izlendiler. Bilin ki Âd kavmi, gerçekten Rablerini inkâr ettiler. Yine bilin ki, Hud’un kavmi olan Âd, defolup gittiler/yok olup gittiler.”

Semud kavmi ve Salih… Semud kavmine kardeşleri Salih gönderilmiştir. O da kavminden Allah’a kulluk etmelerini, O’ndan başka Tanrı olmadığını söyler ve “sizi yerden yaratan ve orada sizin bayındırlık yapmanızı dileyen O’dur. O’ndan bağışlanma dileyin, sonra O’na yönelin. Doğrusu, Rabbim yakındır, yanıt verir/dualarınızı kabul eder,” der. Kavminin ileri gelenleri, Salih’i, “kendisinden iyilik umulur/ümit beslenir bir zat” olarak bilmektedir ve şöyle derler: “Babalarımızın taptığına bizi tapmaktan men mi ediyorsun? Doğrusu, bizi çağırdığın şeyden şüphe ve endişe içindeyiz!” Salih şöyle yanıt verir: “Eğer ben Rabbimden açık bir mucize üzerinde isem ve o bana tarafından bir rahmet bahşetmiş ise, ben Allah’a isyan ettiğim takdirde beni O’ndan kim kurtarabilir? Demek ki, siz bana zarar vermekten başka bir şey yapmıyorsunuz.”

Salih kavmini uyarır: “İşte şu, Allah’ın dişi devesi, size bir mucizedir/simgedir. Bırakın onu Allah’ın yeryüzünde/toprağında otlasın. Ve ona kötü bir maksatla el sürmeyin, sonra sizi yakın bir azap yakalar.” Ancak deveyi sinirlerler/keserler. Bunun üzerine Salih tehdit eder: “Yurdunuzda üç gün daha yaşayın. İşte bu, yalan çıkmayacak olan kesin bir vaattir.” Biz’in azap emri gelince, Salih ve beraberindeki inananlar o günün “rezilliğinden/perişanlığından” kurtarılır. Haksızlık edenleri/zalimleri “bir çığlık/korkunç bir gürültü yakalamış, oldukları yerlerde dizüstü düşmüşlerdir/çöküp kalmışlardır.”

Şöyle denir: “Sanki orada güzel güzel yaşayıp durmamışlardır. Bak işte Semud, gerçekten de Rablerine küfretmişlerdi. Bak işte nasıl yok olup gittiler.”

Anlatım İbrahim’le sürer… Biz’in elçileri İbrahim’e müjde getirir ve esenlik olsun/selam derler. İbrahim de esenlik olsun/selam diyerek beklemeden hemen kızartılmış bir buzağı getirir. Elçilerin/onların ellerinin buzağıya uzanmadığını görünce tuhafına gider ve içine bir korku düşer. Onlar da korkmamasını ve Lut kavmine gönderildiklerini söylerler. Ayakta duran İbrahim’in karısı güler; Biz de ona “İshak’ı ve İshak’tan sonra Yakup’u” müjdeler. İbrahim’in karısının; “ben bir kocakarı, kocam da yaşlı iken, ben nasıl doğurabilirim? Doğrusu şaşılacak bir şey” ifadesi üzerine elçiler: “Ey ev hanımı! Allah’ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizde iken, Allah’ın işine mi şaşıyorsun? O, yücedir, övülmeye layıktır,” derler. Korkusunu gideren ve müjdeyi alan İbrahim, Lut kavmi hakkında Biz’le tartışmaya başlar, “çünkü İbrahim, çok yumuşak huylu ve çok yufka yüreklidir.” Konu Tevrat’ta, RAB’la İbrahim arasında çekişmeli bir “pazarlık” olarak verilmiştir. Lut’un İbrahim’in yeğeni olduğunu ve Lut peygamber ve kavmi hakkında en geniş bilginin Tevrat’ın Yaratılış kitabında yer aldığını hatırlatalım.

Elçiler İbrahim’den bu konuyu tartışmamasını isterler. Rabbin emri kesindir ve geri çevrilmesi mümkün olmayan bir azap onlara gelmektedir. Biz’in elçileri Lut’a gelince, Lut üzülür/fenalaşır, göğsü daralır/ eli ayağı birbirine dolaşır ve “bu çetin bir gündür,” der. Daha önceleri çirkin işler yapmış olan kavmi kovalanırcasına gelir.” Lut şöyle der: “Ey kavmim! İşte size kızlarım, onlar sizin için daha temizdirler. Gelin Allah’tan korkun, beni misafirlerime rezil rüsvay etmeyin. İçinizde hiç aklı başında/ergin bir adam yok mu?” Onlar ise kızlarınla bir işleri olmadıklarını belirtip “sen bizim ne istediğimizi gayet iyi biliyorsun,” derler. Lut çaresizdir ve şöyle der: “Keşke size karşı bir gücüm/kuvvetim olsaydı veya sağlam bir köşeye/çok sarp bir yere sığınabilseydim.”

Lut’un misafirleri, “Rabbin elçileri” olduklarını ve kavminin ona ilişemeyeceğini, geceleyin bir ara ailesiyle beraber yola çıkmasını söylerler ancak eşi ailenin dışında tutulur çünkü “onların başına gelen onun da başına gelecektir.” Helak zamanları sabah vaktidir gün doğuşudur/; zaten sabah/gün doğuşu da yakındır. Şöyle denir: “Ne zaman ki, emrimiz geldi, o ülkenin altını üstüne getirdik ve üzerlerine istif edilip pişirilmiş çamurdan taşlar yağdırdık. Bu taşlar Rabbinin katında damgalanmışlardı. Bunlar zalimlerden uzak şeyler değildir.”

Lut kavminin yok oluş nedeninin o bölgeye düşen bir meteorla ilgili olduğu tespit edilmiştir. Musa’nın değneği (3)” başlıklı yazımızda ayrıntılı bilgi vermiştik.

Medyen ve Şuayb… Medyenlilere de kardeşleri Şuayb gönderilmiştir. Diğer elçiler gibi kavminden Allah’a tapmalarını isteyen ve ondan başka tanrınız yoktur diyen Şuayb, kavmine, “ölçüyü ve tartıyı eksik tutmayın,” der ve onları uyarır: “Ben sizi bolluk içinde görüyorum. Bununla beraber yine de sizi kuşatacak bir günün azabından korkuyorum.” Şuayb kavminden, ölçerken ve tartarken adaletli olmalarını, insanlara haklarını eksik vermemelerini ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmamalarını öğütler. Allah’ın helalinden size ihsan ettiği kâr sizin için daha hayırlıdır,” diyen Şuayb, onların üzerine bir gözcü olmadığını da belirtir.

Hud suresi anlatımı devam edecektir…

 

Canan Murtezaoğlu

 

Bu yazı toplam 32 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2016 Özgür İstanbul | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.