• BIST 11279.4
  • Altın 4595.198
  • Dolar 41.1099
  • Euro 48.1485
  • İstanbul 26 °C
  • Ankara 31 °C

“Biz diriltiriz ve biz öldürürüz” (2)

Canan Murtezaoğlu

 

 

Mekkî surelerle ilgili yaptığımız vatandaş okumamızın otuz beşincisi ve İbn Abbas-Kurayb rivayet zincirine göre elli birinci sure olan “Hicr” suresi anlatımı devam etmektedir.

Muhammed peygambere doğrudan hitapla; “kullarıma, bağışlayan, acıyan olduğumu ve azabımın da acıklı bir azap olduğunu bildir,” diyen Yaratıcı, elçisinden, onlara İbrahim’in konuklarından da haber vermesini ister. Daha önce Kaf, Kamer, A’raf, Şuara, Neml ve Hud surelerinde de verilmiş olan kıssa burada da benzer ifade ve kalıplarla tekrarlanır.

Konuklar İbrahim’in yanına girip “esenlik olsun” demişler, İbrahim de “biz sizden korkuyoruz,” demiştir. Onlar ise korkmamasını söyler ve ona “bilgin bir oğlan” müjdelerler. İbrahim bu durumu sorgular: “Ben yaşlı iken bana müjde mi veriyorsunuz? Ne ile müjdeliyorsunuz?”  Konuklar yanıtlar: “Sana gerçeği müjdeliyoruz. Umutsuzlardan olma.” İbrahim sorar: Ey elçiler! Başka ne işiniz var?” Elçiler, “suçlu bir kavmi cezalandırmak için/günahkârlar güruhuna” gönderildiklerini; ancak Lût’un ailesini kurtaracaklarını belirtirler. Elçilerin, Lut’un karısı için takdir ettikleri ise “geride kalanlardan olması” dır.

Elçiler Lut kavmine gelir. Lut onlara; “doğrusu, siz tanınmayan kimselersiniz/siz ürkülecek bir kavimsiniz” deyince de onlar şöyle yanıtlar: “Hayır! Biz, sana sadece şüphe edip durduklarını getirdik ve sana gerçeği getirdik ve doğrusu doğru söylüyoruz. Artık gecenin bir kısmında ailenle yola çık, sen de arkalarından git, hiçbiriniz arkasına bakmasın, size emrolunan yere yürüyün.” Biz Lut’a, “bu kâfirler sabaha çıkarken muhakkak kökleri kesilmiş olacaktır,” diye vahyeder.

Şehir halkı sevinerek gelmiştir. Lut’un: “Bunlar benim konuklarımdır, beni utandırmayın. Allah’tan korkun, beni rezil etmeyin.” uyarısı üzerine kavminin yanıtı: “Biz sana kimsenin koruyuculuğunu yapmamanı söylememiş miydik?”  şeklinde olur. Lut yine de yol göstermeye çalışır: “Eğer, dediğinizi yapacaksanız, işte bunlar kızlarım.” Güneş doğarken Lut kavmini “o korkunç çığlık” yakalar, Biz, “onların yurtlarının altını üstüne” getirir ve “üzerlerine de balçıktan pişirilmiş taşlar” yağdırır. Lût kavminin bulunduğu şehir harabesi bir yol üzerindedir ve “bunlarda inançlılara bir belge/iman edenler için bir ibret vardır.”

 Lut kavminin yok edilişi için arkeolojik bölge Tell el-Hammam’da araştırmalar yapıldığını, bölgede, havada meydana gelen, yüksek basınçlı bir patlama olduğunu ve eldeki bulgulara göre de bunun o bölgeye düşen bir meteorla ilgili olduğunun tespit edildiğini daha önce vermiştik.

Lut kıssasının ardından Eyke halkının/koruluk sahiplerinin/ormanlık yerde oturanların da gerçekten zalim oldukları/haksızlık yaptıkları belirtilir. Biz onları da cezalandırır/onlardan intikam alır. İkisi de (Sedom veEyke) “açık ana yol üzerindedir.” Eykeliler’in Medyen halkı olduğunu, onlara gönderilen elçi Şuayb’ın Tevrat’ta Reuel ve Midyanlı Kâhin Yitro olarak iki farklı adla anıldığını ve Musa’nın kayınpederi olduğunu hatırlatalım.

Burada şu notu düşelim: Tevrat ve İncil’deki anlatımlara göre Yahudi kavminde bir peygamberler soyu var yani peygamberlik, babadan oğula geçiyor. Muhammed peygamber de kaynaklarda, İsmail nedeniyle İbrahim’e yani Yahudi kavminin bir peygamberine bağlanıyor.

Elmalılı Hamdi Yazır, Kureyş surenin tefsirinde Muhammed peygamberin soyunu şöyle vermektedir: İbrahimî, İsmailî, Adnanî, Mudarî, Kinânî, Kureyşî, Haşimî.

Şunları soralım: Babadan oğula geçen bir sistemle adalet sağlanabilir mi? Semavi kabul edilen üç dinin de dünyaya, insanlığa adalet getirdiği söylenebilir mi? Sureden devamla…

Hicr halkı da elçileri/peygamberleri yalanlamıştır. Biz, onlara ayetleri/ilkeleri göndermiştir ancak onlar yüz çevirmektedir. “Dağlarda güvenilir evler” yontan Hicr halkını da “sabahleyin korkunç bir çığlık” yakalar; “elde edip durdukları kendilerine bir yarar” sağlamamıştır. Beyzavî ve Celaleyn tefsirlerine göre Hicr,  Medine ile Şam arasındadır. Hicr halkı Salih peygamberin gönderildiği Semud kavmidir. Semud kavminin, Medine Bölgesi’ndeki Medain Salih kentinde ya da Antik Çağ’daki adıyla Hegra’da yaşadığı varsayılmaktadır.

Biz, “gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri gerçeğe göre” yaratmıştır. “Saat gelecektir/kıyamet kopacaktır. Şimdi sen onlara yumuşak davran ve güzel muamele et,” diyerek Muhammed peygambere doğrudan hitap eden Biz, ona “tekrarlanan yediyi ve yüce Kur’an’ı” da vermiştir. Buharî ve Müslim’in rivayet ettikleri bir hadise göre “tekrarlanan yedi” Fatiha suresidir.

Elçi Muhammed şöyle uyarılır: Sakın o kâfirlerden birtakımlarına verip de kendilerini zevklendirdiğimiz şeye (mal ve servete) heveslenip göz dikeyim deme. Onlardan dolayı üzülme. Müminlere merhamet kanatlarını indir./İnançlıları kanatların altına al. Ve de ki: ‘Doğrusu ben apaçık uyarıcıyım.”

 Biz; “iş bölümü yapanlara, Kur’an’ı parçalayanlara” da azap indirmiştir ve “onların topuna yapmakta oldukları şeyler” elbette sorulacaktır. Hasan Basri Çantay burada, tefsirlerdeki şu rivayetleri verir:

“İş bölümü yapanlar on iki kişidir. Bunlar Hac mevsiminde halkı, elçi Muhammed’e iman etmekten vazgeçirmek için Mekke’nin medhallerini (girecek yer, kapı) aralarında bölüşürler. Nihayet Cenab-ı Hak bunların hepsini Bedir’de helak eylemiştir. Kur’an’ı parçalayanlar da onun bir kısmını Tevrat’a ve İncil’e uygun görerek kabul, bir kısmını da onlara muhalefetlerinden dolayı reddeden müşriklerdir yahut Kur’an’ı şiir, masal, kehanet diye bölen kâfirlerdir yahut kitaplarından bazısına iman, bazısını inkâr eden Ehli Kitap’tır. Bu suretle Kur’an tabiri kitaplarından okudukları şeylere aittir. Yani kıraattendir. Beyzavî ve Celaleyn son şıkkı ihtiyar etmiştir.”

Bu rivayetler ve benzerleri, sorgusuz sualsiz yüzyıllardır genç kuşaklara aktarılmaktadır. Oysaki sorulacak soru çoktur. Yalın birkaç örnek verelim: Muhammed peygambere indiği kabul edilen “vahiy” neden aynı bölgede yaşayan Yahudi kavmini sıklıkla konu etmektedir? İlahî kaynak tek ise neden iki kavimden üç ayrı din çıkmıştır? Neden hiçbir peygamber kitabını mücadele ettiği, savaştığı toplumuna kendi eliyle bırakmamıştır? Başta sadece aynı bölgede yaşayan iki kavme gelen din, neden sürekli ve yine dinsel metinler eliyle anlaşmazlık konusu yapılmaktadır?  Bu sorular ve benzerleri çokça sorulmuş ve sorulmaktadır; ancak yanıt aramak yerine küfür, hakaret ve tehdit etmek tercih edilir. Birçok ilahiyatçı ya da yorumcu bu nedenle yerini yurdunu terk etmek zorunda kalmıştır. Bu büyük bir zulüm değil midir?

Son günlerde farklı bir örnek de “baskı” kervanına katılmış görünüyor. Bu çok yeni örnek;  Diyanet İşleri Başkanlığına; Kur’an meallerini engelleme, toplatma ve imha etme yetkisi veren düzenlemenin TBMM’de kabul edilmesidir. Diyanet’in açıklamasından şu paragrafı paylaşalım: “Oluşan ihtiyaç üzerine 2/7/2018 tarihli KHK/703/141. madde ile Din İşleri Yüksek Kurulu’na, Kur’ân-ı Kerim meallerini inceleme ve İslâm’ın temel niteliklerine aykırı olduğu tespit edilenlerin hukûkî süreçler çerçevesinde toplatılması için ilgili mercilere başvurma görevi verilmiştir. 28 Mayıs 2025 tarihinde aynı yetki kanunlaştırılmıştır. (https://kurul.diyanet.gov.tr/Duyuru-Detay/Duyurular/949/diyanet-isleri-baskanliginin-kuran-meallerini-inceleme-yetkisi-hakkinda)

Bu uygulama bazı ilahiyatçılar tarafından yanlış bulunmuş ve karşı açıklamalar yapılmıştır.

Diyanet’in; “İslam’ın temel niteliklerine aykırı” ifadesi üzerinde dikkatle durulmalıdır çünkü bu “temel” toplumdan topluma farklılık göstermektedir.

Sonuç olarak inanç, çekişmelerin konusu olmaktan kurtulamamaktadır. Asıl yanlış olan ise insanların düşüncelerinin engellenmesidir. Düşünce, kanunla, zorlamayla engellenebilir mi? İletişimin, “göz açıp kapayıncaya kadar” deyimiyle tanımlandığı bir dünyada hangi düşünceyi ya da yorumu engelleyebilir ya da yayılmasını önleyebilirsiniz? Tüm bu sorunların temelinde laiklik ilkesinden verilen ödünler yatmaktadır ve acı olan şudur ki 21. yüzyılın ilk çeyreği bitmek üzere iken ve yapay zekâ almış başını gitmekte iken birilerine hâlâ ve de devlet eliyle “kitap” toplatma ve imha hakkı verilmektedir.

Sure, Muhammed peygambere şu hitapla sonlanır:

“Şimdi sen emrolunduğunu açıkça tebliğ et. Müşriklerden yüz çevir. Muhakkak ki alay edenlere karşı biz sana yeteriz. Onlar Allah ile birlikte başkasını ilah edinenlerdir. Onlar yakında bileceklerdir. Gerçekten biliriz ki, onların söylediklerine göğsün daralıyor. O halde Rabbini hamd ile tesbih et. Ve secde edenlerden ol. Ve sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.”

Hicr suresi anlatımı tamamlanmıştır. Mekkî surelerle ilgili çalışmamız sürecektir.                            Canan Murtezaoğlu

Bu yazı toplam 31 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2016 Özgür İstanbul | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.