Gerçeğin edebiyatı kavramı ilk başta birçoklarımıza net gelmeyebilir. Zira edebiyat denilince bundan genellikle roman, öykü, masal gibi kurmaca sanata dayalı türleri anlıyoruz. Gerçeğe dayalı anı, deneme, günce gibi türler içinde herhangi bir şey (en azından ilk etapta) zihnimizde filizlenmiyor. Oysa biraz daha uzun süreli düşünmüş olduğumuzda haber yazılarının dahi edebiyat türleri içinde geçmeleri kabil olmakta.
Konuya daha geniş çerçeve içinde bakar isek edebiyatın sanat alanı altında yer alan bir dal olduğunu, nihayet sanatın da bilimin karşısında durma potansiyeli olan bir ayrı dünya olduğunu düşünebiliriz. Bu doğrultuda bakmış olduğumuzda, bilimsel metinlerin şablonlarla entegre ve mekanik doğaları gereği sezgilere, dolasıyla da halka oldukça uzak oldukları düşünülebilir. Geçenlerde, network uygulaması olan Linkedin’de tezleşen kitapların neden edebiyat dünyasında kaleme alınan kitaplar kadar gözde olmadıklarına dair bir anket yapmıştım. Çoğunluk, akademik şablonlu olmaları şıkkını seçmişti. Hakikaten anketin şıkları içinde en mantıklı duranı bu gibiydi. Gerçi bu tarz kitapların, edebiyat dünyasında yazılan kitaplar kadar PR’lerinin yapılmaması da bir handikap olarak düşünülebilirdi. Ancak, edebiyatta yazılan kitap bir görev bilinci ile kaleme alınmayıp bireyin özgür iradesi ile yazılırken, akademik tez görev bilinciyle ve irade dışında gerçekleşen bir süreçle kaleme alınan bir metin örneğiydi. Bu denklemden yola çıkacak olursak iradesiyle yaptığı şeyin yayılımına dair stratejiler üzerinde insanın daha fazla çaba göstermesi ve kafa yorması spontane bir konjonktür olarak doğması kaçınılmazdı. Oysa iradesinin dışında, sırf görev icabı yapmış olduğu bir şeye karşı aynı şevke sahip olması beklenemezdi. Bu mukayeseden hareketle edebiyatçının yazdığı kitabın amacın kendisi, akademisyen adayının yazdığı kitabın ise amaca giden yolda bir araç olduğu sonucuna varılabilirdi. Yani, kitaplaşan tezlerin bir istisnai haller haricinde, birkaç baskı bile gitmemesinde sadece akademik şablonlar ve akademik dilin halktan uzak olması değil, aynı zamanda irade ve görev farkı da etkili gibi görünüyor.
Bu durumda roman, öykü, masal gibi edebiyat türleri toplum nezdinde daha fazla sirayet gücüne sahip olduklarından dolayı bir meramı anlatırken metodolojik olarak daha pragmatist türler olarak karşımıza çıkıyorlar. Ama bu türlerin de hemen hemen her zaman kurmacaya dayanmalarından ötürü insanın, gerçek sorunları nasıl anlatacağı gibi sorunsal ortaya çıkıyor? Gerçeği işleyen ve gerçek sorunlar üzerine kafa yoran bilimsel metinlerin, kitaplaşan tezler örneğinde de olduğu gibi halktan uzak olduklarını da düşününce bu noktada, gerçeğin edebiyatı diyebileceğimiz anı, deneme, günce gibi türlerin bu soruna deva olmalarını beklemek oldukça makul bir beklenti gibi görünüyor. Uzun sözün kısası edebiyat denilince yalnızca kurmacaya dayalı türleri anlamamak, gerçeğin edebiyatını temsil eden hakeza türlere de değer atfetmek gerekiyor. Çünkü, mekanik bir doğaya sahip olan bilimsel şablonlarla ifadesi kabil olmayan, içine sezgi de katılan ancak kurmaca ile de anlatılmak istenmeyen hakikatlerin yegane ifade yöntemi bu türlerdir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.