• BIST 9420.42
  • Altın 2828.714
  • Dolar 34.3437
  • Euro 36.3635
  • İstanbul 12 °C
  • Ankara 8 °C

“Netice görmeseydim, başlamazdım.”

Canan Murtezaoğlu

 

 

23 Temmuz 1919’da açılmış olan Erzurum Kongresi, 7 Ağustos’ta, Mustafa Kemal Paşa’nın, “…Tarih, bu kongremizi şüphesiz ender ve büyük bir eser olarak kaydedecektir.” sözlerinin de yer aldığı kısa bir konuşmayla son bulur. Kongre’nin açılışında okuduğu dua nedeniyle Şiran Müftüsü Hasan Fahri Efendi’ye teşekkür yazısı yazan Mustafa Kemal Paşa, Mazhar Müfit’in hatıra defterine de şu notu yazdırır: “Zaferden sonra hükûmet şekli cumhuriyet olacaktır. Bunu size daha önce bir sorunuz nedeniyle söylemiştim.”

 

Mustafa Kemal Paşa, Diyarbakır ve Bitlis bölgelerinde bazı kimselere mektup yazarak Millî Mücadele için destek isterken, Halide Edip’ten aldığı mektupta, “… taksim ve yok olma korkusu karşısında kendimizi Amerika’ya müracaata mecbur görüyoruz” satırlarını okur. Erzurum’da bulunan Yarbay Rawlinson’ın İngiltere Harbiye Bakanlığı’na gönderdiği raporda da, “Sonuç olarak görüşüm şu: Bu hareketin büyük başarı sağlaması için fırsat var!” ifadeleri yer alır.

 

Sivas Kongresi için ön hazırlıklara başlayan Mustafa Kemal Paşa, bir yandan Sadrazam Damat Ferit’e; “millî irade” ye vurgu yapan bir telgraf çekecek ve “Millet, çizdiği program içinde gayet kesin ve açık adımlarla amacına yürümektedir.” diyecek, diğer yandan da Şarkî Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Merkez Heyetlerine gönderdiği gizli yazı ile telgraf ve posta haberleşmesinin “hayat ve ölüm meselesi” olduğunu hatırlatacaktır.

 

Bu arada Sivas Valisi Reşit Paşa, orada bulunan Fransız Jandarma Müfettişi Brunot ile görüşmüştür. Endişelerini Mustafa Kemal Paşa’ya bir telgrafla bildirir ve “dört taraftan işgali pek kolay olan” Sivas yerine, “işgal ihtimali pek uzak olan” Erzurum veya Erzincan’da toplanılmasını ister. Mustafa Kemal Paşa’nın cevap telgrafı ise son derece ağır ve kesin ifadeler içerecektir. Şöyle yazar: “Bendeniz ne Fransızların ve ne de herhangi bir yabancı devletin korumasına tenezzül eden şahsiyetlerden değilim. Benim için en büyük korunma noktası ve şefaat kaynağı milletimin sinesidir. Mösyö Brunot bilmelidir ki, Fransızların Sivas’ı işgale karar vermeleri kendilerine pek pahalıya mâl olabilecek yeni kuvvetlerle ve çok paralarla yeni bir harbe karar vermelerine bağlıdır.” Sivas Valisi, bu cevap üzerine Dahiliye Nazırı’na telgraf çekecek; Mustafa Kemal ve Rauf Bey’in yakalanmalarının ve kongrenin açılışını engellemenin “imkânsız derecede müşkül ve zamansız olduğu” na inandığını belirtecektir.

 

Mustafa Kemal, söylediği her sözün sorumluluğunu üstlenebilen ve asla geri adım atmayan bir şuur ve idrak örneğidir. Zaten o nedenle “büyük Atatürk” tür. Nitekim aynı günlerde annesi Zübeyde Hanım’a yazdığı mektupta da şöyle diyecektir: “… Ben birkaç güne kadar bir kongre için Sivas’a gideceğim. Her işittiğinize önem vermeyiniz. Pekâlâ bilirsiniz ki, ben yaptığımı bilirim. Netice görmeseydim, başlamazdım. Saygıyla ellerinizden öperim.”

 

Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları Erzurum’dan Erzincan’a hareket ederler. Atatürk, Nutuk’ta Erzincan Boğazı girişine yaklaştıklarında yaşananlara da kısaca değinir. Bazı jandarma erleri ve subaylar telaşlı bir şekilde otomobilleri durdururlar. Onlara göre “Dersim Kürtleri boğazı tutmuşlardır.” Boğaz tehlikelidir ve geçilemez. Bir subay, merkeze yazmış ve kuvvet gönderilmesini istemiştir. Ancak bu gelmesi beklenen kuvvet ne kadardır ve ne zaman gelecektir, belli değildir. Atatürk, “Bizim ise işimiz çok aceleydi.” der. Belirlenen günde Sivas’ta olmaları gerekmektedir, aksi takdirde “işler altüst olabilir.” Verilen karar, “tehlikeyi göze alıp yola devam” etmektir. Ancak Mustafa Kemal Paşa, bir önlem almayı da ihmal etmez. Hafif makinalı tüfeklerle donanmış bir otomobil, kendi otomobilinin önüne geçecektir. Verilen emre göre de uzak mesafedeki ateşler önemsenmeyecek, vurulan, ölen olursa onlarla meşgul olunmayacak, eşkıya ile karşılaşma durumunda otomobillerden inilip hücum edilecek ve yol açılacak, kalanlar da otomobillere binerek hızla oradan uzaklaşacaklardır. Diğer yandan Atatürk, bunun bir plan olduğunu ve kendisini geri dönmeye zorlamak için uydurulduğunu da ifade edecektir Nutuk’ta.

 

Neticede Boğaz’ı geçip 2 Eylül günü Sivas’a varırlar ve halkın “candan gösterileri” ile karşılanırlar.

Sivas Kongresi, 4 Eylül saat 14.00’da açılır. Açılıştan önce Hüsrev Sami Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın yanına gelir ve Rauf Bey ve bazı kişilerin Bekir Sami Bey’in evinde toplandığını ve kendisini “başkan” yapmamaya karar verdiklerini söyler. Mustafa Kemal Paşa, özellikle Rauf Bey’in böyle bir davranış içinde olamayacağını düşünür ve Hüsrev Sami Bey’i, “böyle anlamsız sözleri” kendisine ulaştırmaması konusunda ciddi olarak uyarır. Ancak Hüsrev Sami Bey haklıdır. Mustafa Kemal Paşa salona girmeden önce Rauf Bey’e rastlar ve ona “Kimi başkan yapalım?” diye sorar. O da -hazırlanmış olduğu halinden belli bir şekilde- “Sen başkan olmamalısın!” der. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa, “Anladım, Bekir Sami Bey’in evinde aldığınız kararı bana bildiriyorsun.” der ve yanıtı beklemeden salona girer. Kongre’ye katılanları, “Yiğitçesine azminizi tebrik ve hoş geldiniz demekle bahtiyarlığımı sunarım” sözleriyle selamlayan Mustafa Kemal Paşa konuşmasını “… Erzurum ve Sivas Kongrelerinin millî ruhu temsilen ve birbirini izleyerek toplanması, şüphesiz ki kurtuluşa götüren iyi bir işarettir.” ifadeleriyle sürdürür.

 

Açılıştan sonra ilk sözü alan önemli bir kişi, “Bendeniz başkanlığın birer gün veya birer hafta devam etmek üzere sırayla olmasını ve üyelerin veya temsil edilen il ve sancak adlarının baş harfleri esas alınarak harf sırasıyla yapılmasını öneriyorum.” der. Gerekçesini soran Mustafa Kemal Paşa, “işin içine kişisel işler karışmamış olacak, eşitlik ilkesine uyulacak” tarzında bir cevap alır. Ancak teklifi getiren kişinin ne ilginçtir ki, hem adı hem de temsil ettiği ilin adı “elif” harfiyle başlamaktadır yani Osmanlı alfabesinin ilk harfiyle! Mustafa Kemal Paşa şöyle der: “Efendiler, ben, vatanın, öneri sahibiyle beraber bütün ulusun, hepimizin nasıl bir felaket çıkmazı içinde bulunduğumuzu göz önüne getirerek, kurtuluş yolu olduğuna inandığım girişimleri, sonsuz zorluklara ve engellere rağmen, maddi manevi bütün varlığımla sonuca ulaştırmaya çalışırken, benim en yakın arkadaşlarım daha dün İstanbul’dan gelmiş ve dolayısıyla işin iç yüzünü bilmeyen, saygı duyduğum ihtiyar bir adamın diliyle, bana kişisel işlerden söz ediyorlar.” Mustafa Kemal Paşa yine de öneriyi sunar ancak öneri çoğunluk tarafından reddedilir. Gizli oyla yapılan seçim sonucunda -üç oy hariç- Mustafa Kemal Paşa başkan seçilir.

 

“Sivas Kongresi’nin görüşme gündemini; Erzurum Kongresi’nin tüzük ve bildiri içeriği ve Sivas’a önceden gelmiş olan 25 kadar üyenin hazırladığı bir muhtıra oluşturacaktır.” Birkaç gün sonra Mustafa Kemal Paşa arkadaşlarıyla akşam sohbettedir ve şöyle der: “Her şey bize gösteriyor ve anlatıyor ki, İstanbul’daki devlet ve siyaset adamları vatanın kurtuluşunu tek ümit halinde ‘Amerikan mandası’ fikrini kabule bağlı görüyorlar… Onlar bizi, üç beş adamın bir araya gelip hayal peşinde koşması kabilinden kimseler farz ediyorlar. Ve gafletlerinin derecesini bir türlü ölçemiyorlar…”

 

İstanbul’dakiler gerçekten gaflet içindedirler. Bu; Sivas Valisi Reşit Paşa’nın, Dahiliye Nazırı Adil Bey’e çektiği telgrafta da açıkça görülmektedir. Şöyle yazmıştır Vali; “Verdiğiniz emir, Ali Galip Bey’in üzerine aldığı vazife doğrusu şaşkınlık ve hayretime sebep oldu. Maksadınız Mustafa Kemal Paşa ile Rauf Bey’i tutmak ve Kongre’yi dağıtmak ise buna imkân olmadığını evvelce arz etmiştim.”

 

Ağustos 1919 günlerinde İstanbul’da çeşitli partiler Amerikan heyetine verilmek üzere bazı kararlar alırlar. Birinci maddesi Ermenilere Doğu Anadolu’dan toprak vermektir. Bu ve benzer maddeler Temsil Heyeti’nde üzüntü yaratmış ve esefle karşılanmıştır. Halide Edip’ten gelen mektup da “Amerika mandasını kötünün en az zararlısı olarak görüyoruz… Amerika’nın yönetim mekanizması dinsiz ve milliyetsizdir. O, çok uyumlu, çeşitli ırk ve mezhepten insanları ve kaynaşmış bir biçimde bir arada tutmanın yolunu biliyor…” benzer ifadeleriyle doludur. Sık sık “en önemli kaynaktan haber aldım” sözlerini kullanan Halide Edip belli ki yol gösterme (!) gayretinde ve görevindedir.

 

Atatürk Nutuk’ta, Kongre’nin ilk üç günü; “İttihatçı olmadığımızı doğrulamak için yemin etmek gereğiyle, yemin formülü hazırlamakla, Padişah’a dilekçe yazmakla, gelen telgrafları yanıtlamakla ve kongre siyasetle uğraşacak mı uğraşmayacak mı tartışmalarıyla” geçti, der. Asıl amaca dördüncü gün değinilir; Erzurum Kongresi tüzüğünün içeriği görüşülüp sonuçlandırılır. Yapılan değişiklikler neticesinde; Cemiyet’in adı Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti olur. Temsil Heyeti bütün vatanı temsil edecektir. Her türlü işgal ve müdahaleye karşı birlikte savunma yapılacak ve direnilecektir. Dördünce madde ise tartışmalara neden olur. Konu, Osmanlı hükümetinin, yabancı devletlerin baskısı nedeniyle “buraları” yani Doğu illerini “bırakması, ilgilenmemesi” konusu ve yapılması gerekenlerdir. Yapılan değişiklikle “buraları” ifadesi “ülkemizin herhangi bir parçasını bırakmak ve ilgilenmemek” olarak değiştirilir.

 

Atatürk Nutuk’ta Kongre sırasında manda konusu ile ilgili yapılan görüşmeleri de ayrıntılı olarak anlatır ve der ki; “Efendiler, çok uzun ve tartışmalı devam eden bu manda görüşmesi, manda taraftarlarını susturacak orta yollu bir çareyle son buldu.” İlginçtir ki çareyi öneren, “Amerika’nın yardımını kabul etmeye mecburuz!” diyen Rauf Bey’dir. Çare şudur: Amerika Kongre’sinden ülkemizi inceleyecek ve gerçeği görecek bir heyeti davet etmek. Bu öneri kabul edilir ve bir mektup taslağı hazırlanır. Nutuk’ta, mektubun gönderilip gönderilmediğini çok iyi hatırlamadığını söyleyen Atatürk şöyle der: “Kaldı ki ben bu mektuba özel olarak önem vermiş değildim.”

 

Sivas Kongresi 11 Eylül’de sonlanır. İstanbul’dakileri “biçareler” olarak niteleyen Mustafa Kemal Paşa, Kongre’nin beşinci umumi toplantısında Ali Galip’in faaliyetleri hakkında açıklamalarda bulunmuştur. İstanbul hükümetinin amacı Sivas Kongresi’ni sonuçsuz bırakmaktır. Bu nedenle Harput Valisi Ali Galip, yanına İngiliz Binbaşı Mister Nowill, Bedirhanlılardan Kâmuran, Celadet, Cemil Beyler ve Kürt atlıları alarak Malatya’ya gelir. Dahiliye Nazırı’nın talimatına göre Ali Galip ve yanındakiler “Sivas’a ansızın ulaşmalı, vali ve komutanlığı ele almalı ve hemen işe başlamalıdırlar.”

Gelen bilgiler üzerine Mustafa Kemal Paşa, Malatya ve diğer bölgelere gereken emirleri verir. Ali Galip 9 Eylül gecesini hükümet dairesinde geçirir. Ertesi gün veznedarın odasındaki kasayı açarlar, altı bin lirayı sayarak bir kenara ayırırlar. Kasaya konmak üzere de bir senet yazarlar. Senette; “Mustafa Kemal Paşa ve adamlarının tepelenmesi harcamalarına karşılık olmak üzere, ilgili emre uygun olarak altı bin lira alınmıştır. 10 Eylül 1919. Halil Rami, Ali Galip” diye yazmaktadır. O sırada İlyas Bey birliği Malatya’ya yaklaşmaktadır. Bunun üzerine süvari alay komutanı ve subaylar Mutasarrıf Halil Bey’in evini sararlar. Bu bilgi hükümet dairesine ulaşınca Vali, Mutasarrıf ve arkadaşları korku ve telaş içinde, parayı ve senedi bırakarak atlarına binip kaçarlar.

Mustafa Kemal Paşa için en önemli sorun, “her türlü zorluk ve tehlikelere rağmen Sivas Kongresi’nin sonuca ulaşan kararlarla görüşmelerini bir an önce tamamlamış olmak ve bu kararları ülkede uygulamaya girişmek” tir. Bu nedenle, “sinirlere gerginlik verecek nitelikteki haberleri” Kongre Heyeti’ne olduğu gibi sunmaz. Nutuk’ta, tüm ayrıntılarına yer verdiği Ali Galip sorununu anlatırken “ölçülü bir dil kullanmayı tercih etmiştim” diyecektir. Ancak vatana ihanet etmenin, yabancılarla birleşerek yapılan alçaklıkların millette bulacağı karşılığı anlatmak lazımdır. “Ali Galip’in girişimini ve İstanbul hükümetinin bayağılığını” tarihe not düşmek lazımdır. Mustafa Kemal Paşa Kongre’nin sonlandığı gün bir telgraf da Dahiliye Nazırı Adil Bey’e çeker. İbret dolu bu telgrafı, Besmele’yi paravan yaparak Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusuna sataşan Osmanlı torunları ya da Osmanlı’ya öykünenler okumuş mudur bilemeyiz ancak biz aktaralım:

 

“Alçaklar, caniler! Düşmanlarla millet aleyhinde haincesine tertiplerde bulunuyorsunuz. Milletin kudret ve iradesini takdirden aciz olduğunuza şüphe etmiyordum. Fakat vatan ve millete karşı haincesine ve bıçaklarcasına harekette bulunacağınıza inanmak istemiyordum. Aklınızı başınıza toplayın! Galip Bey ve yandaşları gibi akılsızların ahmakça olan boş vaatlerine kapılarak ve Mr. Nowill gibi milletimiz ve vatanımız için zararlı olan yabancılara vicdanını satarak yaptığınız alçaklıkların milletçe tatbik olunacak mesuliyetini göz önünde tutunuz! Güvendiğiniz kişiler ve kuvvetin akıbetini öğrendiğiniz zaman kendi akıbetinizle mukayeseyi unutmayınız.”

 

Yurt çapında siyasal direnişin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşunun temel taşı olan Sivas Kongresi’nin 103. yılı kutlu olsun…

 

Canan Murtezaoğlu

Bu yazı toplam 343 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2016 Özgür İstanbul | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.