Hasan Ali Çölük
Ben sanatın sadece güzelliği değil, cesareti de taşıdığına inanıyorum. Sanat, sadece duvarlara asılan tablolar değil, toplumun aynasıdır. Ve bu aynaya bakmaktan korkan bir siyaset anlayışı, gerçeği reddetmekten öteye gidemez.
Şahsi olarak ben sanatın ruhu besleyen, aklı özgürleştiren bir güç olduğuna inanıyorum. Hatta şöyle derim: “Sanat, insanın yüreğinde taşıdığı özgürlüğü görünür kılan ışıktır.” Bu ışık, bazen bir tuvalde, bazen bir melodide, bazen bir tiyatro repliğinde kendini gösterir. Ama her zaman gerçeğin, vicdanın ve umudun izini taşır.
Sanat, öteden beri toplumların vicdanı olmuştur. Kimi zaman bir resimle isyan etmiş, kimi zaman bir şiirle direnişi dile getirmiştir. Siyaset ise iktidarın dilidir; yönetenlerin, karar alanların, bazen de susturmayı tercih edenlerin alanı... Bu iki kavram, çoğu zaman karşı karşıya gelmiş; kimi zaman ise iç içe geçmiş bir şekilde yol almıştır. Peki bugün, sanat ve siyaset arasında nasıl bir ilişki var? Sanat, hâlâ özgür bir dil mi konuşuyor, yoksa siyasetin gölgesinde şekil mi alıyor?
Sanatın Direniş Gücü
Tarih boyunca sanatçılar, siyasi baskıların en güçlü eleştirmenleri olmuştur. Pablo Picasso’nun Guernica’sı, Francisco Goya’nın savaş gravürleri, Nazım Hikmet’in dizeleri ya da Yılmaz Güney’in sineması… Hepsi sanatın sadece bir estetik üretim değil, aynı zamanda politik bir duruş olduğunu gösterdi. Çünkü sanat, sadece güzelliğin peşinde değildir; adaleti de arar, özgürlüğü de haykırır. Özellikle baskı dönemlerinde sanatçılar, halkın sesi, vicdanın yankısı olmuştur.
Ben, sanatın bir toplumun ruhunu yansıttığına inanıyorum. Eğer bir ülkede sanat susuyorsa, bilin ki orada korku egemen olmuştur. Çünkü sanat, özgürlükle beslenir. Düşüncenin ve ifadenin zincirlendiği yerde sanat da solmaya başlar. Sadece heykeller değil, düşünceler de yıkılır o zaman. Ve bu, bir toplumun en sessiz çöküşüdür.
Politikanın Sanatla Sınavı
Politika, çoğu zaman sanata mesafeli durmayı tercih eder. Çünkü sanatın eleştirel yönü, siyasi otoriteyi rahatsız eder. Eleştiriye tahammülün azaldığı dönemlerde ilk hedef alınanlar genellikle sanatçılar olur. Tiyatrolar kapanır, sergiler engellenir, filmler sansürlenir… Çünkü sanat, alternatif bir hakikat sunar ve bu da iktidarları huzursuz eder.
Türkiye'de de sanat ve siyaset arasındaki gerilim zaman zaman zirveye çıkmıştır. Bazı dönemlerde sanatçılar yargılanmış, sürgün edilmiş, eserleri yasaklanmıştır. Bu durum sadece sanatçının değil, toplumun da özgürlük alanını daraltır. Sanat sustuğunda, geriye sadece tek tip bir ses, tek renkli bir dünya kalır.
Kültür Politikası mı, Politik Kültür mü?
Bir ülkenin kültür politikası, o ülkenin sanatçıya ve sanata verdiği değeri gösterir. Sanatçıyı destekleyen, onun özgürce üretmesine olanak tanıyan bir sistem, aynı zamanda demokrasinin de sigortasıdır. Ancak bugün birçok ülkede, kültür politikaları siyasi tercihlerin aracı haline gelmiş durumda. Festivallerin iptali, tiyatroların fonlarının kesilmesi, sanat merkezlerinin ideolojik nedenlerle dışlanması, sanatın özgür alanını daraltan adımlardır.
Sanat, tarafsız olmak zorunda değildir; ama özgür olmak zorundadır. Çünkü sanat, yalnızca bugünü değil, geleceği de inşa eder. Bir toplumun sanata ayırdığı bütçe, onun geleceğe dair umudunun bir göstergesidir. Eğer bu umut zayıflıyorsa, o toplumda sanat da susturulur, hayal de.
Son Söz: Sanat Özgür Olduğunda Anlamlıdır
Sanat, sadece galerilerde sergilenen tablolar ya da sahnede oynanan oyunlar değildir. Sanat, halkın nabzıdır, vicdanıdır. Politik iklim ne olursa olsun, sanatçının sözünü söyleme hakkı kutsaldır. Eleştiriden korkan siyaset, kendi gölgesinden kaçan bir iktidardır. Oysa sanat, ışığın kendisidir.
Bu yüzden ben, sanatın sadece güzellik değil, cesaret de ürettiğine inanıyorum. Ve biliyorum ki, ne kadar baskı olursa olsun, sanat bir yolunu bulur. Bir duvara çizilir, bir sahnede fısıldanır, bir şarkının melodisine saklanır… Çünkü sanat, susmaz. Çünkü sanat, yaşamın ta kendisidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.