• BIST 10233.83
  • Altın 2398.482
  • Dolar 32.2398
  • Euro 34.6949
  • İstanbul 11 °C
  • Ankara 9 °C

Duygusal Sağırlık mı Yaşıyoruz?

ANALİZ/ ODABAŞ

  Descartes (Dekart) 16 ve 17.yüzyılda ifade ettiği ‘’Düşünüyorum o halde varım’’la başlayan sözü çağlar boyu insanlığın kendisini keşfetmesiyle birlikte sorgulamasına da neden olmuştur. Düşüncenin sorgulanmaya başlanmasından sonra, insanlık hukukta, bilimde, adalette, edebiyatta, sanatta çok yol almış ve çok güzel eserler kazandırmıştır. Sorgulanmayla birlikte, başlayan bu akım, insanlığın tekrardan kendine çeki düzen vermesini, acıya karşı ortak paydalarda buluşabilmeyi yardımlaşmada kenetlenmeyi barış ve özgürlükte kendi sınırlarını çizmeyi sağlamıştır. Oysa bu güne baktığımızda; düşünceyi bırakın sorgulamayı adalette, hukukta, acıya ortak olmak neredeyse duyarsızlıkla bütünleşerek sağırlaşmayla birlikte körlüğü de beraberinde getirmiştir. Toplum olarak sağırlaşmaya doğru yol alıyoruz. Hem körüz, hem de gerçeklerin can yakıcı acısını içimizde hissedemeyecek kadar katılaşmışız. Son yıllarda siyasetinde katkısıyla toplum düşünceden, sorgulamadan çok uzakta yalana kulak tıkamaya gerçekleri görmeyecek şekilde duyarsızlaştırılmaya çalışıldı. Yürüyen ancak, duygusal anlamda tepkisiz kalan bir toplum yaratılarak insanlık büyük bir erozyona uğratıldı. Bundan dolayı ölümlere dahi acı duyamaz hale geldik. Tecavüze uğrayan çocuklarımızın taze bedenleri toprağa verilirken bile kanımız donmuş içimizden bir şeyler kopup gitmeden öylece seyrediyoruz… Suçsuz insanlar demir parmaklıklar ardında feryat, figan ederken, onların çığlıklarını görmezden geliyor, kaldığımız yerden hayatlarımıza yürüyen birer ölü olarak devam ediyoruz. Hissizleştirildik, ruhsuzlaştırıldık kendimize yabancılaştırıldık. Hepimiz birer Aleksitemi hastası haline geldik. Aleksitimi’ye gelince; Kişilerin kendi ve diğer insanların hislerini algılama yetisinden yoksun olmasına deniyor. Duyguların oldukça önemli olduğu toplumsal yaşantıda aleksitimikler yabancı, hatta başka bir dünyadan gelmiş izlenimi verirler. Derin bir iç dünyaları olmadığı için, aleksitimiklerin düşünceleri, içeriden değil, daha çok dışarıdan gelen uyaranlarla harekete geçiyor. Duygusal hayatları kısır, insan ilişkileri zayıf. Siz dürterseniz tepki veriyorlar. Dürtü bitince, tepkileri duruyor. “Ben duvara mı konuşuyorum” hissi veren insanları bu gruba dahil etmek mümkün. Toplumun bütününe bakıldığında topyekün bu hastalığa tutulmuşcasına hareket ediyor tutuklu yaşamlarımızla pencere kenarlarından hayata boş ve anlamsızca bakıyoruz. Hepimiz dışsal uyarılar ve telkinlerle harekete geçiyoruz. Komutlarla yaşamlarımızı sürdürmeye başladığımızdan bu yana, insanın özüne ait tüm içsellikleri el birliğimizle yok ettik. Yitik benliğimiz esir edilmişcesine ezik ve güçsüz kılındı. Kendini yönetmekten çok başkaları tarafından yönetilmeye can atan bir sürü güdümüne getirildik. Belki bilimde çağ atlayamadık fakat; Dışsal telkinler doğrultusunda yaşayabilme noktasında alışılagelmişin dışında toplum olarak büyük bir zafer kazandık. Ve bu gün; Köleleşmenin, sürüleşmenin kendinden olmayan hor bakma ötekileşmede hiçbir ülkenin başaramadığı ilkelliği başararak; Esaretin, Cehaletin kör bıçağı üzerinde yürüyerek kendi ölümlerimizi kutsuyoruz…

Bu yazı toplam 486 defa okunmuştur.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2016 Özgür İstanbul | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.