• BIST 10125.46
  • Altın 2997.875
  • Dolar 34.8702
  • Euro 36.7728
  • İstanbul 6 °C
  • Ankara 4 °C

Kurşun yağmurundan ürkmeyenlerin zaferi; İkinci Anafartalar

Canan Murtezaoğlu

 

Barış günlerinde, değil günlerin ayların bile önemi olmayabilir. Ancak savaş günlerinde durum hiç de öyle değildir; hayatın, zamanın değeri saniyelerdedir, şehit sayısının binlerle ifade edildiği birkaç gündedir. 10 Ağustos 1915’te Conkbayırı Muharebesi’nde yenilen İngiliz, savaşı inatla sürdürmenin peşindedir. 15 Ağustos’ta Kireçtepe yükseklerini ateş altında bırakırlar, Arslantepe’ye saldırıya geçerler. Geç haber alınması nedeniyle buraya kuvvet gönderilemeyince Kanlıtepe de düşer. Bu durum karşısında Mustafa Kemal durmaz, Turşun köyüne gider ve 5. ve 9. Tümenlerden gönderdiği kuvvetlerle Kanlıtepe geri alınır. İngiliz tehlikesi önlenmiştir.

Mustafa Kemal, bununla da yetinmez, birliklerin ön çizgilerine gitmek ister. Ancak düşman torpidolarının yaptığı ateşler yüzünden sırtın başındaki yolda tıkanıp kalındığını görür. Albay Mustafa Kemal, 1914’te kaleme aldığı “Zabit ve Kumandan ile Hasbihal” adlı kitapta yer alan “Çatışmada yağan kurşun yağmuru, o yağmurdan ürkmeyenleri, ürkenlerden daha az ıslatır.” cümlesini tekrarlar ve bir sıçrayışla bu ölüm noktasını aşar. Ardından kurmay başkanı ve askerler de geçerler. Mevziler karşı taarruzla geri alınır. Mustafa Kemal, 5. Tümen Karargâhı’na geldiğinde, “Tümen Komutanı Yarbay Wilmer’e, kendisinin muharebe meydanına geldiğinin kıtalara bildirilmesine dair emir yazılması” nı ve bu emrin kıtalara ulaştırılmasını söyler.

İngiliz, ertesi gün takviyeli kuvvetlerle yeniden taarruz eder. Bu taarruz da 5. Tümen’e bağlı alayların karşı koyması ile püskürtülür, düşman ağır kayıp verir. İngiliz Generali Hamilton, durumu Londra’ya rapor eder. Şöyledir raporda yazılanlar: “Üzülerek söylemeliyim ki, Türkler bizim bazı yeni birliklerimiz üzerinde manevi üstünlük sağlamışlardır. Dolayısıyla eğer Çanakkale seferi çabuk ve başarılı bir sonucu ulaştırılacaksa bana büyük çapta yardımcı kuvvetler gönderilmelidir… İyi komuta edilen ve cesaretle savaşan Türk ordusunun karşısındayız!”

Mustafa Kemal de Anafartalar Grubu’na bağlı birliklere şu emri verecektir: “… Anafartalar Grubu, karşısındaki düşmanı sarsacak, amaç olarak tümünü denize dökmek üzere hareket edecektir. Komutan ve subaylarla erlerin, söz götürmez fedakârlıklarıyla bu amacın elde edileceğinden eminim.” Bazı bölgelerin de Anafartalar Grubu’na katılmasıyla cephe genişlemiştir. Mustafa Kemal, cepheyi yeniden tetkik eder ve bazı düzenlemeler yapar. 20 Ağustos’ta 1. Ordu Komutanı Mareşal von der Goltz, Karargâh’a gelir ve Mustafa Kemal Paşa ile birlikte Anafartalar Cephesi’ne giderek gözetleme yerine çıkar.

21 Ağustos sabahı, yani İkinci Anafartalar Muharebesi öncesi de Mareşal Liman von Sanders Çamlıtekke’deki Anafartalar Grubu Komutanlığı Karargâhı’na gelerek Mustafa Kemal’le görüşür. İngilizler, öğleden sonra 7. ve 12. Tümenler cephesine topçu ateşiyle taarruza geçerler. Topçu ve piyadelerimiz de karşı ateşi başlatırlar. Askerlerimizin süngü hücumu ile “Yusufçuk, İsmailoğlu, Kayacıkağılı tepeleri” nden düşman, ağır kayıplar verdirilerek püskürtülür. Muharebeyi her yönüyle yöneten Mustafa Kemal’dir. Ertesi sabah Kayacıkağılı (Bombatepe)’ndaki Türk mevzilerine yapılan taarruz da püskürtülecek ve Mustafa Kemal, 5. Ordu Komutanlığı’na verdiği raporda şöyle yazacaktır: “…Bugün yaptığım gözlemlere göre İngilizlerin kayıpları çok fazladır. Buradaki İngiliz kuvvetinden bundan sonra etkili olacak bir hareket beklemiyorum.” 24 Ağustos’ta Başkomutan Vekili Enver Paşa Karargâh’ı ziyaret eder ve kendisine harita üzerinde bilgi verilir.

27 Ağustos’a gelindiğinde İngilizler tekrar Kayacıkağılı (Bombatepe) bölgesindeki siperlere topçu ateşiyle taarruza geçerler. Anzak askerlerinin hedefi Bombatepe’dir. Muharebeler sırasında Mustafa Kemal, 7. Tümen Komutanı Albay Ali Remzi (Alçıtepe) Bey’e şu emri verir: “Ben şu haberi bekliyorum: Siperlere giren düşman mahvedilmiş, düşman siperlerine askerimiz girmiştir. Bundan başka hiçbir haber bence önemli değildir!” Karşı taarruz sonucu düşman çok kayıp verir ancak “işgal ettiği siperlere” iyice yerleştiğinden tam sonuç alınamaz. Türk askerleri Bombatepe konusunda ısrarcıdır çünkü bu küçük tepe Arıburnu ile 9. Kolordu arasındaki bağlantıyı sağlamaktadır. Enver Paşa ve Sanders Paşa’nın yaptığı yeni düzenlemeye göre Anafartalar Grubu’ndaki tümenlerden iki kolordu oluşturulacak (2. ve 15. Kolordular) ve Mustafa Kemal’in emrine verilecektir.

Mustafa Kemal’in, 21 Ağustos muharebeleri için yaptığı yorumlara göre; düşman, en az biri taze olmak üzere üç tümenle taarruz etmiştir. Amaçları, Arıburnu Grubu Cephesi’ni yarmak ve doğuya ilerlemektir. Bu uğurda, İngiliz asilzadelerinden oluşan Norfolk Taburu’nu da feda ederler. Düşmanın en kalabalık şekilde hücum ettiği cephe 12. Tümen cephesidir. Askerimiz de hücumları “göğüs göğüse, süngü süngüye” karşılamış ve zafer kazanılmıştır. İkinci Anafartalar Zaferi’nin 107. yılında şehitlerimizi rahmet, saygı ve şükranla anıyoruz.

İngilizler 19/20 Aralık 1915 gecesi Anafartalar-Arıburnu bölgesinden gizlice çekilecektir. Seddülbahir bölgesinden çekilmeleri ise 1916’nın 8/9 Ocak gecesinde olacaktır. Ağustos sonundan sonraki zaman diliminden birkaç not paylaşalım.

Madam Corinne’e, kitap ve hediyeleri için teşekkür kartı yazan Mustafa Kemal, Dr. Ernest Jackh’a da bir teşekkür mektubu yazar. Jackh, Almanya’nın İstanbul Elçiliği’nde görev yapan ve Gelibolu savaşlarında yaralanan, sakatlanan askerler için para toplayıp gönderen kişidir. Mustafa Kemal Sultane Pétroff’a gönderdiği bir mektupla da Arıburnu ve Anafartalar’daki başarılarını Bulgar Generali Pétroff’a doğrudan iletmiş olacaktır.

20 Eylül geldiğinde, Mustafa Kemal rahatsızlanır. Sanders Paşa hem kendisini ziyaret edecek hem de özel doktorunu gönderecektir. Bir ziyaretçisi de Dr. Ernest Jackh’tır. Jackh, hatıralarında şöyle yazar: “Mustafa Kemal Bey, ağır surette hastaydı ve bu yüzden kendisini ziyaret için çadırına girdim. Malarya (sıtma) ya tekrar yakalanmıştı. O kadar zayıflamıştı ki, ilkin tanıyamadım. Bununla beraber ateşli tabiatı, evvelce sık sık yaptığımız, bütün gece devam eden çok sevdiği görüşmeler gibi, bizi siyasî bir tartışmaya daldırdı.”

Bu siyasî tartışmada şöyle demiştir Mustafa Kemal: “Tam manasıyla Ruslar gibi karaya tıkıldık. Ruslar çökmeye mahkûmdurlar; çünkü Boğazları kapayarak onları Karadeniz’e tıkadım. Bu suretle müttefiklerinden ayrı düşürdüm. Fakat biz de aynı sebep dolayısıyla yıkılmaya mahkûmuz. Gerçekten biz, Akdeniz, Kızıldeniz ve Hint Okyanusu sahillerine yerleşmiş bulunuyoruz; fakat herhangi bir okyanusa çıkmayı göze alamayız. Deniz kuvvetlerine sahip olmayan bir kara kuvveti olmak itibariyle biz, yarımadamızı, kara kuvvetlerini hiçbir tehdide uğramaksızın istediği sahile getirebilen deniz kuvvetlerine karşı savunmaya asla muktedir olamayacağız.”

Mustafa Kemal haklıdır. XIV. yüzyılda kurulan Osmanlı askerî deniz gücü, birçok savaşı kazanmış, sonraki yüz yıllarda da reform çabaları içine girmiştir. Ancak Osmanlı donanması, XIX. yüz yılın ilk yarasında Navarin’de imha edilir. Sultan Abdülaziz döneminde ise yenilenir. Ne var ki, II. Abdülhamid’e miras kalan bu büyük donanama da istibdattan nasibini alacak ve Haliç’te çürümeye terk edilecektir. Tarihçilerin yorumlarına göre bu kararın altında yatan neden; Deniz Kuvvetleri’nin kendisini tahtan indireceği vehmine kapılan II. Abdülhamit’in şüpheci ruh halidir.

Aralık ayına girildiğinde Sanders Paşa Karargâh’a gelir ve getirdiği hava değişim izin yazısını Mustafa Kemal’e verir. Üstün başarıları nedeniyle “Muharebe Gümüş Liyakat Madalyası” almış olan Mustafa Kemal 10 Aralık’ta İstanbul’a hareket eder. Çanakkale’den izinli ayrılışını şöyle anlatır Salih Bey’e: “Ben düşmanın çekileceğini anladığım için taarruz yapılmasını teklif etmiştim. Fakat benim bu teklifimi kabul etmediler. Bundan dolayı canım sıkıldı. Çok da yorgun olduğum için izin alarak İstanbul’a geldim. Eğer ben orada iken düşman şimdiki gibi çekilmiş olsaydı, herhalde daha çok sıkılacaktım. Burada bulunmaklığım benim için bir talih eseridir.”

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, liyakat sahibi, rastlantılara egemen olan bir gücün eseridir. “Yurtta sulh cihanda sulh” ilkesine, bu güçle ulaşılmıştır. Bu gücün dayandığı aklı; emperyalizmin oyunlarına gelmeden, bir an önce hayatımıza sokmalıyız ve Devlet’imizin siyasal İslam denilen, din dışı, akıl dışı ve çağ dışı uygulamalarla yönetilmesine dur demeliyiz.

 

Canan Murtezaoğlu

Not: İkinci Anafartalar ile ilgili anlatım için Prof. Dr. Utkan Kocatürk’ün Kaynakçalı Atatürk Günlüğü ve Erol Mütercimler’in Fikrimizin Rehberi adlı kapsamlı eserlerinden yararlanılmıştır.

Bu yazı toplam 305 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2016 Özgür İstanbul | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.