• BIST 11495.98
  • Altın 4949.569
  • Dolar 41.3666
  • Euro 48.7227
  • İstanbul 26 °C
  • Ankara 24 °C

Arap toplumunun en’am (sığırlar) sorunu (3) 

Canan Murtezaoğlu

 

 

Mekkî surelerle ilgili yaptığımız vatandaş okumamızın otuz altıncısı ve İbn Abbas-Kurayb rivayet zincirine göre elli ikinci sure olan “En’am” suresi anlatımı sürmektedir.

Yahudi kavminin peygamberlerinin üstün oldukları Arap kavmine vahiy yoluyla iletilmektedir. Bununla da kalınmaz, ardından şu ayet gelir: “İşte, kendilerine kitap, hükmetme yetkisi ve peygamberlik verdiklerimiz bunlardır. Kâfirler (Kureyş kavmi) bunları inkâr ederse, bunların savunuculuğunu onları inkâr etmeyecek bir cemaate veririz. İşte, bunlar Allah’ın doğru yola koyduğu kimselerdir. Sen de onların yolundan git. De ki: ‘Sizden buna bir karşılık istemem. Bu, sadece âlemlere bir hatırlatmadır.”

Musevilik ve Hristiyanlığın kurucuları, öncü isimleri, Kur’an eliyle İslam toplumuna kabul ettirilmişse, inanç konusu yapılmışsa ve Muhammed peygamberin de “onların hidayetine uyması/onların yolundan” gitmesi istenmişse, yüzyıllardır süren ayrışmanın, din adına bölünmenin ya da din savaşlarının anlamı nedir?

 “Hani, ‘Allah hiçbir insana bir şey indirmedi” demekle Allah’ı gereği gibi değerlendiremediler.” ifadesiyle konu, Yahudiler ve Tevrat’a gelir ve Muhammed peygamberden şunu söylemesi istenir: “Musa’nın insanlara aydınlık ve hidayet olmak üzere getirdiği, sizin parça parça kâğıtlara çevirdiğiniz, bir kısmını belli ettiğiniz, birçoğunu gizlediğiniz; sizinle babalarınızın, sayesinde bilmediğiniz birçok şeyleri öğrendiğiniz Kitabı kim gönderdi? (Onlara karşı sen) ‘Allah’ de. Sonra onları bırak, boş laflara dalarak oyalansınlar.”

Ayetin iniş nedenini, Hasan Basri Çantay mealinde yer alan rivayeti, özetle verelim: Yahudi bilginlerinden Malik bin Sayf, kitaplar hakkında dedikodu etmektedir. Muhammed peygamber şöyle der: “Tevrat’ı Musa’ya indiren Allah hakkı için bana haber ver. Kitabınızda, Allah şişman olan bilgine buğzeder diye bir şey bulmadın mı?” Mâlik de şişman bir adamdır; bu söze canı sıkılır ve “Allah hiçbir beşere hiçbir kitap indirmemiştir,” der. Bütün kitapları toptan inkâr etmiştir. Bunu duyan Yahudiler kendisine, “yazıklar olsun sana, Musa’ya Tevrat indirilmedi mi,” diye çatarlar. O da, “Muhammed beni öfkelendirdi de ondan söyledim,” der. Yahudiler de böyle öfke ile kitabını inkâr eden bir adamı biz istemeyiz diyerek onu başkanlıktan azlederler. (Şeyhzâde, Haazin) Devamında da Kur’an konu edilir ve şöyle denir: “Bu, şehirlerin anası (Mekke) ve dolayında olanları uyaran, kendinden öncekileri doğrulayan indirdiğimiz mübarek kitaptır. Ahirete inananlar ona inanırlar ve onlar dualarına (salât) devam ederler.”

Ardından; tehdit ifadeleri içeren ayetler sıralanır: “Allah’a karşı yalan uydurandan veya kendisine bir şey vahyolunmamışken ‘bana vahyolundu’ diyenden ve ‘Allah’ın indirdiği gibi ben de indiririm’ diye söyleyenden daha zalim kimdir? Ölüm sancıları içinde iken melekler ellerini uzatmış ‘canlarınızı çıkarıp verin, Allah’a karşı gerçek dışı konuşmanızdan, O’nun ayetlerine büyüklük taslayıp durmanızdan ötürü, bugün alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız’ denen zalimleri bir görsen!”

Biz devreye girer ve şöyle denir: “Bugün, sizi ilk defa yarattığımız zamanki gibi yapayalnız huzurumuza geldiniz, size verdiğimiz her şeyi arkanızda bıraktınız. Allah’ın size göre ortağı olduklarını iddia ederek yardımlarına, şefaatlerine güvendiğiniz ortakları yanınızda görmüyoruz. Aranızdaki bütün bağlar artık kesilmiş, güvendiklerinizin hepsi kaybolup gitmiştir.” Taneyi ve çekirdeği yarıp ölüden diriyi çıkaran ve diriden ölüyü çıkaran, karanlığı yarıp tanyerini ağartan, vakitleri hesaplamak için Güneş ve Ay’ı, kara ve denizin karanlıklarında insanın yolunu bulması için yıldızları yaratan Allah’tır. İnsanı “bir tek candan yaratan O’dur.” Sonra insanın bir karar ve bir de emanet/bir konup bir de göçecek yeri vardır. “Gökten suyu indiren O’dur.”

Devamında Biz şöyle der: “Her bitkiyi onunla bitirdik. Ondan yetiştirdiğimiz yeşilden benzeşen ve benzeşmeyen yığın yığın taneler, hurma ağacının tomurcuklarından sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar çıkardık. Ürün verdikleri zaman ürünlerine ve olgunlaşmalarına bakın. Bunlarda inanan bir toplum için ibretler vardır.” Dikkat edilirse bölge insanı için besin kaynağı ve ticari değeri olan ürünler sıralanmaktadır.

İnkâr edenlerin anlatımı sürer. Cinleri Allah yaratmıştır ancak onları Allah’a ortak yaparlar ve bilgisizce O’na oğullar ve kızlar uydururlar. “O, onların nitelendirmelerinden arıdır, yücedir.” Gökleri ve yeri var eden O’dur, eşi/karısı da yoktur. Bu durumda “nasıl olur da çocuğu olur?” Şöyle denir: “Rabbiniz Allah, işte budur. Ondan başka Tanrı yoktur, her şeyin yaratıcısıdır. Öyle ise O’na tapın/kulluk edin. O her şeyin gözetleyicisidir/ O her şeye vekildir. Gözler onu algılayamaz, O ise gözleri kuşatır. O, lütuf sahibidir, her şeyden haberlidir.”

Muhammed peygamber de toplumuna şöyle seslenir: “Rabbinizden size gözle görülecek belgeler kesin gelmiştir. Kim görürse kendi yararına, kim görmezlik ederse kendi zararına olur. Ben sizin bekçiniz değilim.” Toplumu Elçi’ye, “sen bunları bir yerlerden okuyup öğrenmişsin” demekteyken Biz,  ayetleri türlü türlü çevirip bilen bir kavim için açıklamaktadır. Elçi Muhammed de şöyle uyarılır: Rabbinden sana vahyolunana uy. Ondan başka Tanrı yoktur. O’na ortak koşanlardan yüz çevir. Allah dileseydi, O’na ortak koşmazlardı. Seni onlara gözcü yapmadık. Sen onların koruyucusu/vekili de değilsin.”

Söz tekrar inkârcılara gelir ve şöyle denir: “Onların Allah’tan başka yalvardıklarına sövmeyin ki, onlar da bilmeyerek düşmanca Allah’a sövmesinler. Biz böylece her millete işlerini süslü gösteririz. Sonra dönüşleri Rablerine olur. O, yapmış olduklarını kendilerine bildirir.”

Her şeyi yapıp eden Biz’dir; ancak sorumlu tutulan yine insandır.

Ortak koşanlar; “kendilerine bir mucize gelirse ona mutlaka iman edeceklerine dair en ağır yeminleriyle” Allah’a yemin ederler. Muhammed peygamberden şunu söylemesi istenir: “Onlara mucizeler geldiğinde de iman etmeyeceklerini siz nereden bileceksiniz?” İnsana her şeyi yaptıran, yolunu çizen Biz,  intikam alır gibi insanı tehdit etmeyi sürdürür. Şöyle denir:

“Biz onların kalplerini ve gözlerini çeviririz de, onlar, ilkin iman etmedikleri gibi, gene de iman etmezler. Biz de onları taşkınlıkları içerisinde kör ve şaşkın bırakırız. Eğer biz onlara melekleri indirseydik, ölüler de kendileriyle konuşsaydı ve her şeyi toplayıp karşılarına getirseydik, Allah’ın diledikleri hariç, yine de inanacak değillerdi, fakat çokları bunu bilmezler. Biz böylece, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Bunlar birbirini aldatmak için süslü sözlerle vesvese verirler. Rabbin dileseydi onu yapamazlardı. Artık onları iftiraları ile/uydurdukları şeylerle baş başa bırak. Bir de ahirete iman etmeyenlerin kalpleri, o yaldızlı söze kansın, ondan hoşlansın ve işledikleri suçları işlemeye devam etsinler diye böyle yaparlar.”

Biz’in kendilerine kitap verdikleri, “onun, gerçekten Rabbin katından indirilmekte olduğunu bilirler.” Elçi Muhammed uyarılır: “Öyle ise, hiç şüpheye düşenlerden olma. Rabbinin sözü doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirebilecek hiç kimse yoktur. O, işitendir, bilendir.” Muhammed peygamber, yeryüzündekilerin çoğuna uymaması için de uyarılır; uyarsa onu Allah’ın yolundan saptırırlar; “çünkü onlar sadece zanna uyarlar ve saçmalarlar.”

Ardından konu hayvanlara gelir ve “eğer Allah’ın ayetlerine iman ediyorsanız, Allah’ın adı anılarak kesilen hayvanlardan yiyin,” denir. “Üzerlerine Allah’ın ismi anılmamış olanlardan” yemek, yoldan çıkmaktır; şeytana uymaktır. Bu durumda Allah’a ortak koşanlardan olunur. Arap kavmine hitap sürer…

Biz, her kentte ileri gelenleri orada hile yapan suçlular sayar ve bu durum; “ölü gibi iken kendisini diriltip insanlar arasında kendisine verdiğimiz ışıkla yürüyen kimse, karanlıklarda kalıp oralardan çıkamayan kimse gibi olur mu?” benzetmesiyle bağdaştırılır. Hile yapanlar ise yalnız kendilerine hile yaparlar da farkına varmazlar. Onlara bir ayet geldiği zaman ‘Allah’ın elçilerine verildiği gibi bize de verilmedikçe inanmayız’ derler. Elçiliğini kime vereceğini en iyi Allah bilir.” Yapılan hile azapla cezalandırılacaktır.

Biz devam eder…“Allah, kime doğru yolu göstermek isterse, onun gönlünü İslam’a/barışseverliğe açar. Kimi de saptırmak isterse, sanki göğe yükseliyormuş gibi, göğsünü dar ve sıkıntılı yapar. Allah, inanmayanları işte böyle pislik içinde bırakır. İşte Rabbinin doğru yolu budur. Şüphesiz biz, hatırlayıp ibret alan bir kavim için ayetleri geniş bir şekilde açıkladık.”

Ardından konu, daha önce de verildiği gibi, İslam öncesi Arap toplumu tarafından yeryüzündeki ilahlar olarak kabul edilen; taş, ağaç, kuyu, mağara gibi yerlerde yaşadıkları ve doğa olayları dahil pek çok olayın nedeni oldukları düşünülen cinlere gelir ve “hepsini toplayacağı gün: ‘Ey cin topluluğu! İnsanlardan çok kimseyi kendinizin tarafına aldınız/yoldan çıkardınız,” denir. “İnsanlardan cinlere dost olanlar,” birbirlerinden yararlandıklarını söylerler; durakları cehennemdir.

En’am suresi anlatımı devam edecektir.

                                                                                                                                      Canan Murtezaoğlu

Bu yazı toplam 25 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2016 Özgür İstanbul | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.