• BIST 10922.86
  • Altın 5537.048
  • Dolar 42.4296
  • Euro 48.9079
  • İstanbul 16 °C
  • Ankara 3 °C

Atatürk bir kavramlar bütünüdür

Canan Murtezaoğlu

 

Atatürk her yönüyle anlatılmalıdır ve bu, Cumhuriyet Bayramı ya da 10 Kasım’la sınırlı kalmamalıdır. Sadece Atatürk de değil, kurtuluşa ve kuruluşa giden yolda katkısı olan nice kahraman kadın ve erkeği, örneğin Nutuk’ta adı geçen Yahya Kaptan’ı, Manastırlı Hamdi Efendi’yi ya da Köprülülü Hamdi Bey’i de genç kuşaklarımız bilmeli, tanımalıdır.

Çağlar üstü Liderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü sadece yaptığı savaşlarla özdeşleştirirsek, sadece Kemalyeri’ni, Anafartalar’ı, Sakarya’yı, Dumlupınar’ı anlatırsak eksik yapıyoruz demektir. Atatürk’ün kişilik özelliklerini bilmek de bir o kadar önemlidir. Nutuk okuyan herkesin görebileceği bu kişilik ve liderlik özelliklerine birkaç örnek verelim…

Büyük bir asker, bir strateji dehası: Tarih, bu asker ve strateji dehasını onaylamıştır. Çocukluk arkadaşı Asaf İlbay İtalya’dan dönerken Atatürk’ün vefatını öğrenir. İlbay, derhal İstanbul’a hareket eder. İstasyonda bir Türk vatandaşı, İtalyan bir profesörünün gazetelerde yayınlanan şu sözlerini kendisine tercüme edecektir: “İskender, Sezar, Napolyon ayağa kalkınız, büyüğünüz geliyor.”

Dik duruşlu: Atatürk’ün hem iç ihanete hem de emperyalizme karşı sergilediği dik duruşu, önce çocuk Mustafa’da görmekteyiz. Asaf İlbay’ın anlatımına göre, Selanik mahallelerinde çocukların vazgeçilmez oyunu “mancık” tır. Bir tür “birdirbir” olan mancıkta kişi eğilir, diğerleri sıra ile onun üzerinden atlar. Çocuk Mustafa bu oyuna katılmaz ancak izlemeyi sever. Bir gün yaka paça oyuna dahil edilir ve herkesin üzerinden atlar ancak sıra kendine geldiğinde eğilmez, dimdik durur ve haydi atlayın, der. Başını yere doğru eğmesi gerektiğini söyler arkadaşları. Yanıt: “Ben eğilmem, böyle atlarsanız, atlayın!” olacaktır. İlbay; “bir türlü başını eğmeye razı edemedik,” diye anlatacaktır.

1938’den sonraki devlet ve hükûmet yöneticileri ve de siyasetçiler tarafından -istisnalar olsa da- sergilenemeyen bu dik duruş, Cumhuriyet’in dik duruşunu da örselemiştir.

Yol haritasını belirleyen, hedef gösteren: Atatürk, Lozan Barış Antlaşması’nın sona yaklaştığı günlerde, “The Saturday Evening Post” dergisi yazarlarından Isaac F. Marcosson’a, Çankaya’da bir röportaj verir. (1923) Bu uzun röportajın sadece giriş bölümündeki başlıklarla bile ülkesini nasıl yöneteceğini ve nasıl yönetilmesi gerektiğini açıklıkla vermiştir:

“Bağımsızlık, hepsi bu… Kamu hizmetinin en yüksek biçimi bencil olmayan çabadır… Demokrasi, insan ırkının umududur… Ekonomimizi ve siyasî kaderimizi kendimiz belirlemek istiyoruz… Kendi evimizin efendisi olacağız… Dünyanın laneti küçük politikadır.”

Bugün dünya liderleri küçük politikalar peşinde… Hiçbir lider kendi aklıyla düşünmez oldu. Çevresindekiler de üç kapıdan giriyor: Bağlılık, aldatma, beklenti.

Değiştirici, inkılap ettirici: İnkılap ettirmek, iyi duruma getirmek için köklü değişiklik yapmaktır. Atatürk, askeriyle, halkıyla birlikte verdiği kurtuluş ve kuruluş mücadelesini devrimleriyle tamamlamış; gücünün, sabrının son noktasına gelen bir halkı toparlayıp ayağa kaldırmış ve ona kim olduğu hatırlatmıştır. Her lider değişim der ama her lider değiştiremez, dönüştüremez. Bu bağlamda çok nadir ve özel bir ruhtur Gazi Mustafa Kemal Atatürk.

Uyumayan: Atatürk bir gün Başyaver Cevat Abbas Gürer’e şöyle der: “Hayat pek kısa. Çocukluk ve mektep, hayatın bir kısmını alıp götürüyor. Geriye kalanını da uyku yarıya indiriyor. Uykusuzluğu giderecek ve vücuda gerekli dinlenme gıdasını verecek komprimeler icat olsa ne iyi olurdu.”

Cevat Abbas Gürer hatırlarında, Çanakkale’den beri yaverliğini yaptığı, bu uykuyu kayıp olarak gören komutanı hakkında başka birçok bilgiyi de paylaşmıştır. Bazılarını verelim: “Atatürk’ün uyanık geçirdiği zamanla uykuda geçirdiği müddet karşılaştırılamayacak kadar farklıdır…” Savaş sahasında ve muharebe sürerken kesinlikle uyumayan Mustafa Kemal, “sakin geçen siper muharebeleri esnasında bile gayet tetikte yatmak kaydıyla seyyar karyolasına uzanır, denebilir ki bir gözü açık, bir gözü kapalı” uyur. Kafkas Cephesi Buğlan Gidiği (Bingöl) muharebelerine yetişmek isteyen Mustafa Kemal, “otuz altı saat hayvandan inmeden cebri yürüyüş yapmış ve muharebe cephesinin emir ve kumandasını eline almıştır.” Düşmanın tehlikeli taarruzlarına karşılık üç gün üç geceyi uyumadan geçirmiştir. Gürer şu notu da düşer: “19 Mayıs’ın doğan güneşiyle Samsun’a ayak basan Atatürk, Lozan Barışı’nın imzalanmasına kadar gece uykusu görmedi.”

Nutuk çalışmaları sırasında Çankaya köşkünde bulunan İzmir milletvekili Süreyya Yiğit de şöyle diyecektir: “Atatürk, 48 saat hiç gözünü kırpmadan yazı dikte ettirdi.”

Uyaran, öğüt veren: 15 Ekim 1927’de bizzat yazdığı ve TBMM kürsüsünden okuduğu Nutuk adlı dev eseriyle Türk milletine her türlü uyarıda ve öğütte bulunan Atatürk, ilk ağır koma öncesinde, 15 Ekim 1938’de Türk milletine şu son uyarıyı da yapar: “Dün ve bugün olduğu gibi yarın da memleket ve millet için yegâne kudret, mutluluk ve refah kaynağı, İnkılap İlkeleri ve Cumhuriyet rejimidir.” 

Öğüt ve uyarı bağlamında şu kişisel anekdotu da verelim. Yarbay İbrahim Bey’in oğlu Kemalettin Efendi, Mustafa Kemal Paşa’dan hatıra defterine birkaç satır yazı yazmasını rica eder. Mustafa Kemal Paşa’nın satırları şöyledir: “Hatıra defterini başkalarının yazıları ile doldurmaya heves etmektense, hayat defterini kendi faaliyet ve fazilet eserlerinle doldurmaya bak!”

Gazi bu değerli satırlarla; insanın üretmesinin, yaşamının kendi elinin ürünü olmasının önemine dikkat çekmiştir, diyebiliriz.  Her devrin gencine muhteşem bir yol göstermedir bu satırlar.

Teşekkür eden, onurlandıran: “Anafartalar Grubu Komutanlığı” na getirilince 19. Tümen mensuplarına; “Anafartalar Grubu Komutanlığını üzerime almak üzere şimdi hareket ediyorum. Bugüne kadar bana, gayret ve fedakârlığınızla kazandırdığınız başarıları, şimdi yeni üzerime aldığım vazifede de bana olan sevgi ve güveninizle tamamlayacağıma büyük inanç ile size veda ediyorum.” sözleriyle teşekkür eden, başarısında onları da pay sahibi yaparak onurlandıran Atatürk; Cumhuriyet ilan edilip oybirliği ile Cumhurbaşkanı seçildiğinde de çok değerli bir teşekkür konuşması yapacaktır.

Konuşmanın şu satırlarını verelim:

“Meclis Başkanlığında bulundurduğunuz arkadaşınıza yaptırdığınız görevi, cumhurbaşkanı sanıyla yine o arkadaşınıza, bana, bu arkadaşınıza veriyorsunuz. Bundan dolayı Yüksek Kurulunuza gönlümün bütün içtenliğiyle teşekkürlerimi sunarım. … Allah’ın yardımıyla bana verdiğiniz ve vereceğiniz görevleri iyi bir biçimde yerine getirmeyi başarabileceğimi umarım. Her zaman, saygıdeğer arkadaşlarımın ellerine çok içtenlikle ve sıkıca yapışarak onların varlıklarından kendimi bir an bile soyutlanmış görmeyerek çalışacağım. Her zaman milletin sevgisini dayanak noktası tutup hep birlikte ileriye gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mutlu, başarılı ve muzaffer olacaktır.”

Hiçbir güç böyle bir dehayı, böyle bir kavramlar bütününü; kışlada, camide, okulda adını andırmayarak Türk milletine unutturabileceği hayaline ve zannına kapılmasın.

Ulu Türk Ulu Kağan Atatürk’ü her daim saygı minnet ve şükranla anmaya devam edeceğiz.

 

 

Canan Murtezaoğlu

 

 

 

Bu yazı toplam 27 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2016 Özgür İstanbul | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.