• BIST 10125.46
  • Altın 2997.875
  • Dolar 34.8702
  • Euro 36.7728
  • İstanbul 5 °C
  • Ankara 2 °C

İliç faciası ve vahşi madencilik üzerine

Hergünlü/Mali Müşavir

 

Türkiye’de yıllardır yabancılara verilen çok sayıda altın madeni çıkarma imtiyazları nedeniyle insanlarımız ölüyor. Son on yılda kamuoyunca bilinen sekiz maden felaketi yaşandı. Ülkemizin en güzide doğal alanları, ormanları, yer altı ve yerüstü zenginlikleri yabancılar tarafından talan ediliyor. Havamız kirletiliyor. Şimdi de Erzincan’ın İliç ilçesinde altın madeninde çok geniş bir bölgede sıvılaşma sonucunda toprak kayması meydana geldi ve dokuz maden işçimiz dünyanın en büyük siyanürlü toprak mezarına gömüldü.  

1929’da yapılan düzenleme ile madenler ‘Türk şirketlerine ihale olur’ şartı getirilmişti. 1923-1954 arasında maden politikaları yerli-millî-devletçiydi. Ancak Demokrat Parti yani Adnan Menderes döneminde, 1954’te ABD’li uzmanların gözetiminde hazırlanan Petrol Kanunu ve 1957’deki kanunlarla petrollerimiz ve madenlerimiz yeniden yabancı şirketlere teslim edildi. 1980 öncesinde MTA ve Etibank gibi kuruluşlar aracılığıyla devlet eliyle yürütülen madencilik faaliyetleri, 1985’te dönemin başbakanı Turgut Özal’ın politikalarıyla özel sektöre açıldı. AKP döneminde 5 Haziran 2004’te yani tam Dünya Çevre Günü’nde çıkarılan Maden Yasası ile sömürge madenciliğinin önü açıldı.

Türkiye’de 1923-2003 yılları arasında 1.168 maden arama ruhsatı verilmişken, 2003-2023 yılları arasında yani AKP iktidarında 386.000 yanlış duymadınız tam üç yüz seksen altı bin adet maden arama ruhsatı verilmiş. Ormanlarımız, zeytinliklerimiz, meralarımız, tarım arazilerimiz, millî parklar hatta SİT alanları bile madenciliğe açılmış. Ayvalık’ta plaja bile maden arama izni verildiğini basından öğreniyoruz.

Türkiye’de 120’den fazla yabancı şirket topraklarımızı kazıyor. Konya’yı ve Uşak’ı ABD; Balıkesir’i ve Mardin’i İngiliz; Erzincan’ı ve İzmir’i Kanada; Avustralya ve Cayman Adaları da Karadeniz’i kazıyor. Sahi Cayman Adaları’nın nerede olduğunu bilen var mı? Hollanda, Almanya, İsviçre, Belçika, Fransız, Rus, Çin, İspanya, Macar, Portekiz, Norveç, Danimarka, İtalya, Hindistan, Singapur, Güney Kore, Irak, Lübnan, Yunanistan şirketleri Türkiye’de maden arıyor. Bunların dışında haritada yerini bile bulamayacağımız Karayipler, Virgin Adaları, Barbados ve şimdi dikkat edin Saint Vincent Adalarından şirket var. Bu Saint Vincent adaları, Karayip Denizi’nin bir ada yayı olan Küçük Antiller’in Windward Adaları’nda yer alıyormuş. Bildiniz mi neresiymiş?

Yabancı firmalarda yerli iştirakler de var ancak bunların payı yok denecek kadar az. Örnek; Erzincan, İliç’te maden çıkaran Anagold firmasının %80 hissesi Kanadalı şirkete, %20 hissesi ise iktidara yakınlığıyla bilinen Çalık Holding’e ait. Çanakkale’nin Kaz Dağları’na çöken şirket de yine bir Kanadalı madencilik şirketi olan Alamos Gold; yerli iştiraki ise Doğu Biga Madencilik. Bu firma, 2019 yılında Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından verilen 865 milyon 248 bin liralık yatırım teşvik belgesi ile basında gündeme gelmişti. Yine Kanadalı firmanın 7,2 milyon dolar tutarında vergi borcunun silindiğini de basından öğreniyoruz.

TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Başkanı Ali Uğurlu, 2010’da Odatv’ye verdiği bir söyleşide; İliç’te altın arayan Kanadalı maden şirketi için bakın neler söylemiş; “… Altın, açık ocak siyanür havuzlarında ayrıştırılacak. … Siyanürün temini, taşınması ve son kullanımına kadar her aşamasının uluslararası bir prosedür tarafından denetlendiği Siyanür Kodu (International Cyanide Management) vardır. Siyanürle altın çıkaran şirketler çevre duyarlığı nedeniyle bu plana dâhil olurlar. Alamos Gold şirketi bu koda üye değildir. Bunun yerine kendileri tarafından hazırlanmış bir “Siyanür Yönetim Planı” içerisinde olduklarını söylemektedirler.” Oysaki bu Kanada, kendi ülkesinde bırakın ağaç kesmeyi bir ağaç dalını kesenlere bile, dalın uzunluğu ölçüsünde ceza uyguluyor.

Görülen o ki Erzincan İliç maden sahasında felaket göz göre göre gelmiş. Basından ve uzmanlardan izlediğimiz kadarıyla firma uyarılara kulaklarını tıkamış. Göçük öncesi oluşan çatlakları önemsememiş, işçilerin uyarılarına da sessiz kalmış, sonuçta da dokuz Türk vatandaşına tonlarca siyanürlü toprak mezar olmuş; neden? Çünkü onların “kendi prosedür” leri var. Nasıl olsa Türkiye’de hukuk öyle Batı’da olduğu gibi işlemiyor, kimse hesap sormaz; sorun değil yani…

Kurtuluş Savaşı’mızda yedi düvele karşı savaşmış ve onları topraklarımızdan atmıştık; Şimdi neredeyse tüm dünya milletleri maden arama adı altında Türkiye’yi işgal etmiş desek yeridir. Bunu biz söylemiyoruz, TEMA Vakfı söylüyor. Vakıf, Türkiye’nin 24 ilinde yaklaşık 20 bin maden ruhsatının; ormanlar, korunan alanlar (millî park, sit alanı vb.), tarım alanları ve kültür varlıkları ile ilişkisini incelemiş. Çalışmaya dâhil edilen iller Çanakkale, Balıkesir, Muğla, Tekirdağ, Kırklareli, Afyon, Kütahya, Uşak, Zonguldak, Bartın, Eskişehir, Karaman, Kahramanmaraş, Erzincan, Tunceli, Ordu, Tokat, Artvin, Erzurum, Bayburt, Şırnak, Siirt, Batman ve Sivas. Bu illerin ortalama ruhsatlılık oranı %63. Yani 24 ilin yarıdan fazlası maden ruhsatlarına bölünmüş durumda. Bu illerde ortalama olarak; ormanların %60’ı, tarım alanlarının %57’si, meraların %55’i, korunan alanların  %57’si, potansiyel koruma alanı olması gereken alanların (Önemli Doğa Alanı)  %63’ü madenlere ruhsatlı. Bu oran Kaz Dağları’nda %89’a ulaşıyor.

Alamos Gold şirketinin altın arama çalışmalarının yol açtığı çevre katliamıyla gündeme gelen endemik (sadece o bölgeye ait) bitki örtüsü cenneti Kaz Dağları’nda 155 maden firmasına 279 ruhsat verildiğini de basından öğreniyoruz. Dünyadaki en yüksek oksijen oranı Alp Dağlarında, ikinci en yüksek oran ise bizde; Kaz Dağlarında. Yani yabancıların işi bittiği zaman geride bir Kaz Dağları kalmayacak. Başka bir durum ise deprem bölgesinde cenazeler gömülmeden, insanlar can pazarı yaşarken, sağ kalanlar çadırlarda, konteynerlerde yaşam savaşı verirken bir yıl içinde bu bölgeye 350 maden ruhsatı verilmiş.

Bu nasıl bir vicdansızlıktır!

İşletme safhasındaki 2.158 adet ruhsatın en yoğun olduğu yerleri, Muğla, Sivas ve Kaz Dağları Yöresi’nin Çanakkale-Balıkesir illeri oluşturuyor. Her an hayata geçirilebilecek bu ruhsatlar, özellikle bu illerde madencilik faaliyetleri özelinde ciddi bir tehdit olduğunu ortaya koyuyor. Arama safhasındaki 1.871 adet ruhsat ise Siirt-Şırnak-Batman, Eskişehir ve yine Çanakkale-Balıkesir illerinde yoğunlaşıyor. Ruhsatların en yoğun olduğu il, %92’si madenlere ruhsatlı olan Kütahya… Kütahya’yı, %80 ile Uşak, %79 ile Çanakkale-Balıkesir, izliyor. Ruhsatların 14.967 adedi ise her an ihale edilebilir durumda. Bu sonuçlar; Türkiye’nin doğal, ekonomik ve kültürel olarak her türlü değerinin, madencilik faaliyetlerinin önceliğine bırakıldığını gösteriyor. TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç şu tespitlerde bulunuyor: “Maden Kanunu yasalaştığı 1985 yılından bu yana 20’den fazla kez değişti. Her değişiklikle daha fazla alanda madencilik faaliyetleri yapılabilir hale geldi. ... Bütüncül bir planlama yaklaşımından yoksun, kamu yararını yalnızca madenlerden yana gören, tarımsal üretimi, turizmi ve en önemlisi insan sağlığını dikkate almayan madencilik uygulamaları doğal, kültürel ve ekonomik yaşam için büyük bir tehdit oluşturuyor. Ormanlarımız, tarım alanlarımız parçalanırken, su varlıklarımız kirleniyor, tükeniyor, kültürümüz de tıpkı zeytinliklerimiz gibi köklerinden ediliyor, sağlımızı kaybediyoruz.

Dünya çapında yoksulluk ve gıda krizi tartışmalarının yapıldığı bugünlerde doğaya ve tarım alanlarına yapılan her müdahalenin, yoksulluğu daha da derinleştireceği ve çevre adaletsizliğini artırdığını hatırlatan Ataç, “Ülkemizdeki mevzuat ne yazık ki ormanlarımızı, tarım alanlarımızı, meralarımızı, yaban hayatını ve yaşam alanlarını korumaya yetmiyor. Ne yazık ki yakın zamanda zeytinliklerimizi madenciliğe feda eden yönetmelik değişikliğini hep birlikte gördük,” diyerek, yetkilileri yasal düzenlemelerle bu vahim tabloyu değiştirmeye çağırdıklarını ifade ediyor.

Türkiye’de madenler, Maden Kanunu’na göre 5 grupta ele alınıyor. TEMA Vakfı ise çalışmalarını bu maden grupları arasında geniş alanlara yayılan ve üretimleri esnasında yoğun su tüketimine ve kirliliğine neden olan IV. Grup madenlere yoğunlaştırıyor. IV. Grup madenler altın, gümüş, platin, bakır, demir, krom, titan ve alüminyum gibi metalik madenler ile kömür, sodyum, potasyum, lityum, iyot, linyit, taşkömürü ve uranyum gibi enerji hammaddelerini içeriyor. Yani yabancılar bölgelerimizde sadece altın aranmıyor;

2020’de Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG) 68 ilde 766 yeni maden sahası için ihale süreci başlatılacağı açıklamasında bulunur. Maden arama sahaları arasında Hatay’da; Payas, Arsuz, Belen, Dörtyol ve Hassa ilçelerinde olmak üzere 9 nokta bulunuyor. İhalelere karşı çıkan Murat Dağı Yok Olmasın Platformu’ndan Funda Öz Akcura yaptığı açıklamada şu açıklamada bulundu; “Altın madeni dağın tepesinde 1 kilometre derinliğinde çukur oluşturdu. Ağaçlar kesildi, siyanür havuzlarından buharlaşıp havaya karışan zehirli kimyasal, canlıların yok olmasına neden oldu. Çiftçilerin hayvanları sakat ya da ölü doğdu, insanlarda kanser oranları arttı. Bütün bunları hesaba katmadan ‘Maden sahalarını ihaleye açtık’ demek doğa düşmanlığıdır. Muğla, Akbelen orman katliamını da hatırlayalım…

Şirketlerin alması gereken izinlerin pek çoğu ise üç ana bakanlığın onayını gerektiriyor: Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) kararı için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, arazi kullanım izni (tarım alanları için toprak koruma kurulu kararı, orman alanları OGM kararı vb.) için Tarım ve Orman Bakanlığı ve başvurunun ana mercii MAPEG’in bağlı olduğu Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı. TMMOB Maden Mühendisleri Odası Başkanı Ayhan Yüksel de bakan onayına bağlanan usullere itirazını dile getiriyor: “Maden mevzuatı varsa, hakkınız varsa, kanuna göre işinizi yapıyorsanız, bakan onayına gerek olmamalı. Maden sahalarının devir izinleri önce Başbakanlık onayına, 2015’te bakan onayına bağlandı. Hukuk ülkesinde olacak bir şey değil.” Kısaca Türkiye’de madencilik bu üç bakanlığa bağlanmış gerisi hikâye…

Bakalım ilerleyen zamanlarda bu facianın hesabı sorulacak mı? Ya da birkaç günah keçisi bulunup tepedeki sorumlular görmezden mi gelinecek veya Soma’da olduğu gibi “fıtratlarında var” mı denilecek; göreceğiz. Madencilerimize rahmet, ailelerine sabır diliyorum.

Tülay Hergünlü

İstanbul, 17 Şubat 2024

 

Yararlanılan kaynaklar:

- https://www.tema.org.tr/basin-odasi/basin-bultenleri/turkiye-maden-ruhsatlarinin-tehdidi-altinda

- https://karadenizisyandadir.net/68-ilde-766-yeni-maden-sahasi-icin-ihale-sureci-basladi/

- Yılmaz Özdil- https://www.sozcu.com.tr/bastigin-yerleri-toprak-diyerek-gecme-tani-wp5271791

- https://gezegen24.com/maden-kanunu-degisiklikleri/

Bu yazı toplam 444 defa okunmuştur.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2016 Özgür İstanbul | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.