• BIST 10600.33
  • Altın 4344.17
  • Dolar 40.5799
  • Euro 46.8095
  • İstanbul 29 °C
  • Ankara 36 °C

“Yurt toprağı! Sana her şey feda olsun.”     

Hergünlü/Mali Müşavir

 

                                                                                              

Mustafa Kemal Atatürk: “Gökçen, ben bu toprakları seviyorum, yurdumun dağlarını, taşlarını… Göğünü, havasını seviyorum. İnsanlarını seviyorum. Köylüsünü, çiftçisini, ırgatını, işçisini, çobanını, sanatçısını, askerlerini, gencini, ihtiyarını tüm insanlarını seviyorum memleketimin… Kadınlarını, erkeklerini.

ataturk.jpg

Bazı şarkılar bana bu insanlardan bir gün kopacağımı hatırlatıyor, onlardan uzak düşeceğimi… Bir gün onlarla olamayacağımı… İşte o zaman, şarkının sözleri ne olursa olsun içime bir ateş düşüyor… Ve sonradan gözyaşı olarak akıp gidiyor…

Unutma, Mustafa Kemaller de insandır ve onlar da zaman zaman şu ya da bu nedenle ağlamak isterler.”

Türkiye, Cumhuriyet tarihinde hiç yaşamadığı bir cehennemi yaşıyor. Bu yaz da ormanlarımız cayır cayır yanıyor. Kurdundan kuşuna, çiçeğinden böceğine, doğamız telef oluyor. İnsanlarımız yaşadıkları yerlerden göçmek zorunda kalıyor. Gencecik insanlarımız, sorumsuzluk ve yetersiz önlemler nedeniyle, boğularak ya da yanarak ölüyor; su taşırken şarampole yuvarlanarak hayata veda ediyor…

Küresel ısınmaymış, ormanlardan geçen yüksek gerilim hatlarının bakımsızlığıymış, terör örgütüymüş,  piknikçilermiş, gelir peşinde koşan turizm firmalarıymış, vicdansız insanlarmış; mış, mış, mış…

Neden çok da önlem yok!

Yangın söndürme uçakları yetersiz, planlı bir teşkilat yok…

Türk Hava Kurumu (THK) uçakları, yıllardır âtıl bırakılarak hurdaya çıkarıldı.

İnsanlar, üzerlerinde “orman” yazan tişörtlerle yangına müdahale ediyor. Aleve dayanıklı kıyafetler yok, maske yok, oksijen tüpü yok. Yok, yok, yok!

Köylüler, kovalarla su taşıyor ve ormanlarımız günlerdir yanıyor…

Koskoca orman yangınlarını bir bardak suyla söndürmeye çalışan zavallı bir ülke görünümündeyiz…

Tüm bu rezalet karşısında bir tek istifa yok. Hep bir bahaneleri var. Son yangınlar için Tarım ve Orman Bakanı ne diyor: “Cebimizde uçak, arazöz yok, bir yerden bir yere gidene kadar hele bir de rüzgâr varsa sizin onu kontrol altına almanız saatler alıyor. …” (Basın)

Hazine ve Maliye ellerinde; Varlık Fonu ellerinde; örtülü ödenek ellerinde… Kısaca ülkenin tüm kaynakları ellerinde ve Bakan Bey, “Cebimizde uçak, arazöz yok,” diye sızlanarak sorumluluğu rüzgâra yüklüyor. Oysaki uzmanlar, günlerdir ekranlardan, yapılabilecek çok şey olduğunu haykırıyor. Ama duyan ya da duymak isteyen yok!

Tüm iktidar mensupları lüks içinde yaşıyorlar. Diyanet’in dev bütçesi 8-10 bakanlığın bütçesine bedel. Hazret, Mercedes’ten başka araca binmiyor, eşi defalarca hacca gidiyor ve çıkmış bütün camilerde yangınlar için dua edileceğini, yağmur duasına çıkılacağını bildiriyor. Dua ile yağmur yağacak, yangın sönecekse bakan beyler o koltukta niye oturuyor? Bu millet dua ile iş bitiresiniz diye mi sizlere maaş ödüyor? İş dua ile hallolacaksa kendi işimizi kendimiz de halledebiliriz; sonuçta biz de Allah’ın kulları değil miyiz? En azından sizlere maaş ödemekten de kurtulmuş oluruz.

Hey Büyük Atatürk; sen bir “ağaç dini” ararken, kurduğun Diyanet’in başı, dua ile yağmur yağdırma, yangın söndürme peşinde…

Neredeen nereye…

O, elde kılıç beddua ettiğiniz, Cuma hutbelerinden çıkardığınız, 24 saat küfür edip, kurduğu Cumhuriyet’e saldırdığınız Mustafa Kemal Atatürk’ün yurt ve doğa sevgisini bir de biz anlatalım; belki biraz vicdanınız sızlar; hiç sanmıyoruz ama neyse…

Atatürk, insana verdiği değer ve önemi doğaya da göstermiştir. Ondaki ağaç ve yeşil sevdası, yaşamı boyunca pek çok olaya konu olmuştur. Yalova çiftliğinde inşa edilen köşkün çatısına ve duvarına dayanan ağacın dallarının kesilmemesi için köşkü taşıtması hemen hemen herkes tarafından bilinmektedir. Ankara’daki Orman Çiftliği’ni boz topraktan, çorak ve bataklık bir araziden, ormanlık alana dönüştürmüştür. Falih Rıfkı Atay şöyle anlatmaktadır:

Ağaçların dikilişini, tutuşunu, büyüyüşünü adım adım kolladı. Akköprü tarafından çiftliğe giden yolun etrafındaki boş topraklar yemişlik olmuştu. Bir gün bu yemişlikten geçerken şoförüne:

“Dur!” dedi. Arabasından inerek orada bulunanlara, “burada bir iğde ağacı vardı, ne oldu,” diye sordu. Kimse iğde ağacını bilmiyordu. Atatürk’ün biraz önceki neşesi kalmamıştı. Çünkü çiftliğin ilk çorak günlerinin yeşillik hatırası sökülüp atılmıştı. Yol boyunca hep iğde ağacını aradı:

“İğde eski ve çelimsiz bir ağaçtı. Fakat yaşıyordu. Baharda güzel kokular veriyordu,” dedi.

Sonra bir bahis açtı: “Coğrafi çevre mi insanlar üzerinde tesir yapar, yoksa insanlar mı o çevreye hâkim olur?” Yine kendi cevap verdi:

“İnsan zekâsının her şeye gücü yeter. Tabiata da hâkim olur, dedi.

Büyük çiftçi Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Ankara’daki Orman Çiftliği’nin yanı sıra Silifke’de Tekir ve Şövalye; Tarsus’ta Piloğlu; Yalova’da Baltacı ve Millet; Dörtyol’da Karabasmak çiftlikleri ile yine Dörtyol’da ki portakal bahçesini kendi imkânlarıyla kurmuş ve tamamını hazineye yani milletine hediye etmiştir.

Atatürk Orman Çiftliği ve Ankara’daki bütün çalışmalara Gazi Mustafa Kemal Paşa bedenen iştirak etmiştir. O güzel insan, bedenen çalışırken biraz yorulmuş olacak ki yanındakilerle beraber toprağın üzerine bağdaş kurarak oturmuştur. Bir süre sessizlikten sonra dalgın gözlerle toprağa bakarak ve içtenlikle şöyle demiştir: “Ne kadar güzel toprakla uğraşmak!”

Bir iğde ağacının kesilmesi karşısında gözyaşlarını tutamayacak kadar sevgi dolu bir insan olan ve “bu vatan, çocuklarımız ve torunlarımız için cennet yapılmaya değer,” diyen Atatürk’ün en büyük özlemi, ülkenin dört bir yanını ağaçlandırmaktı. Diktiği ve diktirdiği akasyaların kokuları, çiçeklerin ve diğer yeşilliklerin Ankara’ya ayrı bir renk katması görülmeye değerdi. Mustafa Kemal Paşa, daha sonra Ankara’ya çam ve meşe ağaçları da diktirmiştir. Bugün Ankara sokaklarında görülen asırlık çınar ağaçları Mustafa Kemal Paşa’nın eseridir.

Âfet İnan şöyle anlatmaktadır: “Atatürk’ün Çankaya’yı seçmesinde etken, birkaç büyük karakavak ve söğüt ağaçlarının bulunması idi. Onların rüzgârlı günlerdeki hışırtısından daima zevk duyardı.”

Tabiata âşıktı. Vatanın çöl gibi boşluğundan üzüntü duyardı. Bir gün Diyarbakır taraflarında atla dolaşırken yanındaki kurmay başkanına; “Çabuk bana yeni bir din bul” dedi, “ağaç dini… Evet, bir din ki ibadeti ağaç dikmek olsa…

Gazi Mustafa Kemal Paşa her zaman sofrasında ve masasında çiçek bulundurulmasını istemiştir. Gazi’nin soyadını verdiği İbrahim Erguvan, “Atatürk’ün sofrası, sofradan çok bir okula ve çiçek bahçesine benzemekteydi. …” diye anlatmaktadır.

Atatürk, İstanbul’daki büyük ağaçları gördükçe, “Bunlar da güzel ama ben yapraklarının ve dallarının her yıl ne kadar büyüdüğünü gördüğüm ağaçları seviyorum,” diyerek tohumdan ağaç büyütmenin zevkine de işaret etmektedir.

Vatanı yeşil ve bayındır görmek için çalıştı. Yalova’yı, Florya’yı o değerlendirmiş, Bursa’yı bir kaplıca şehri yapmak için bizzat uğraşıp durmuştu. Planlı Ankara da onun fikri idi.

Çankaya’daki bahçesini yapan müdürü şu fıkrayı anlatmıştı: “Bahçeyi dolaşıyorduk. Çok ihtiyar ve geniş bir ağaç Atatürk’ün geçeceği yolu kaplıyordu. Ağacın bir yanı havuz, bir yanı dik bir yokuştu. Atatürk ağaca yaslanarak güçlükle karşı tarafa geçti. Atıldım, Emrederseniz hemen keseyim efendim, dedim. Yüzüme baktı:

Yahu,’ dedi; ‘sen hayatında böyle bir ağaç yetiştirdin mi ki keseceksin!”

Evet, sizler hayatınızda böyle ağaçlar yetiştirdiniz mi de asırlık zeytinlikleri kesmeye çalışıyorsunuz?

Atatürk yeşile, çiçeğe, ağaca kısaca doğaya âşıktı. Duygularını şu satırlara dökmüştür:

“Yurt toprağı! Sana her şey feda olsun. Kutlu olan sensin. Hepimiz senin için fedaiyiz. Fakat sen Türk Milletini ebedî hayatta yaşatmak için feyizli kalacaksın.”

Günümüzde, kazanç uğruna gerçekleştirilen doğa katliamlarını, imara açılan su havzalarını, dikine betona gömülen şehirleri, vahşi madenciliğe kurban edilen zeytinlikleri, dağları, ormanları, endemik bitki örtüsünü düşününce Atatürk’ün vatan ve doğa sevdasının ölçülemeyecek kadar yüksek olduğunu bir kez daha anlıyor; ülkemize yapılan bu acımasız tahribat karşısında kahroluyoruz.

“Yurt toprağı! Sana her şey feda olsun,” diyen bir büyük liderden, “ben ülkemin pazarlamacısıyım” diyenlere evrilmek; bize ilahi bir tokat olsa gerek…

Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, mekânın güzelliklerle dolsun. Vatan sana minnettardır.

Orman şehitlerimize Allah’tan rahmet, sevenlerine sabır diliyorum. Türkiye’mizin başı sağ olsun.

Sevdası vatan olan bir yönetimde buluşmak dileğiyle…

Tülay Hergünlü

İstanbul, 28 Temmuz 2025

 

 

Yararlanılan kaynaklar:

-Falih Rıfkı Atay, Babanız Atatürk,  Pozitif Yay. Kasım 2012

-Canan Murtezaoğlu- Tülay Hergünlü, Hiçbir Şey Bitmedi, Cinius Yay. 2024

 

 

 

 

 

1

Bu yazı toplam 585 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 1
  • Facebook Yorumları 0
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Yazarın Diğer Yazıları
    Tüm Hakları Saklıdır © 2016 Özgür İstanbul | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.